Sıradan insanların genetiğinde uzun süreli etkisi olan sadece üç zaman dilimi belirlendi: Demir Çağı, Büyük İskender ve Osmanlı.
Yakın Doğu, antik dünyanın en büyük medeniyetleri için bir kesişim noktasıydı ve yüzyıllarca süren istilalar; kültürlerde, dinlerde ve dillerde muazzam değişikliklere yol açtı. Ancak, 4.000 yıllık antik iskeletlerin DNA’sına odaklanan yeni çalışma; bu değişikliklerin çoğunun, Beyrut’taki yerel popülasyonun genetiği üzerinde kalıcı bir etkisi olmadığını ortaya koyuyor.
İstilalar ve fetihler seçkin sınıf olan yöneticiler için devrim niteliği taşımış olabilir; ancak araştırmacılar, sıradan insanların genetiğinde uzun süreli etki gösteren sadece üç zaman dilimi olduğunu saptadı: Demir Çağı’nın başlangıcı, Büyük İskender’in gelişi ve Osmanlı İmparatorluğu’nun hakimiyeti.
(İnsanlar 40.000 Yıl Önce Avrupa’dan Levant’a Göç Etmiş)
American Journal of Human Genetics adlı dergide yayımlanan çalışma; tarih boyunca sıradan insanların hayatında olup bitenlerin anlaşılmasına yardımcı olması amacıyla, arkeolojinin yanı sıra genetik bilimini kullanmanın önemini gösteriyor.
Levant yüzyıllar boyunca; Mısırlılar, Babiller, Asurlar, Persler, Yunanlar, Romalılar, Haçlılar, Araplar ve Osmanlılar olarak sayabileceğimiz farklı yöneticilere ev sahipliği yaptı. Bu yöneticilerin çoğu; yerel popülasyon üzerinde, tarihsel kayıtların ve arkeolojik bulguların gösterdiği üzere, din ve dil değişikliklerinin de dahil olduğu kalıcı kültürel etkiler bıraktı.
Buna rağmen, daha önceki çalışma şunu gösteriyordu: Lübnan’ın günümüz yerel halkının kökü, genetik yapılarının yüzde 90’ının 4.000 yıl önceye dayandığına bakılırsa, Bronz Çağı’ndaki (MÖ 2100-1500) yerel halka uzanıyordu; bununla beraber genetik yapılarında, eser miktarda, 11-13. yüzyıllardaki Haçlı istilasından kalan izler de bulunuyordu.
Bu potansiyel çelişkiyi anlamak ve bölgedeki sıradan insanların genetik tarihi hakkındaki büyük resmi görebilmek amacıyla araştırmacılar, 4.000 yıllık iskeletlerin DNA’ları üzerinde çalıştılar. Ekip MÖ 800 ila MÖ 200 arasında Lübnan’da yaşamış 19 antik insanın genomlarını sıraladı ve önceki antik verilerle modern verileri birleştirerek bin yıl üzerinde 8 farklı noktayı baz alan bir zaman çizgisi oluşturdu.
Bilim insanları yerel insanlarda, bu 8 farklı noktanın sadece üçünden kaynaklanan kalıcı genetik değişiklikler olduğunu keşfetti: Demir Çağı’nın başlangıcı (yaklaşık MÖ 1000), Büyük İskender’in gelişi (başlangıcı MÖ 330) ve Osmanlı İmparatorluğu’nun hakimiyeti (MS 1516).
Daha önce Wellcome Sanger Enstitüsü’nde, şu an ise Birmingham Üniversitesi’nde görev alan Dr. Marc Haber, şöyle söylüyor: “Alanın 4.000 yıllık genetik geçmişini, zaman çizgisinde aşağı yukarı her 500 yılda bir yer alan noktalara odaklanarak ortaya çıkardık. Bu bize şunu gösterdi: Evet, bu dönemde büyük kültürel değişiklikler meydana gelmişti ancak genel popülasyonun genetiğini sıradan insanları etkilemeye yetecek derecede değiştiren sadece birkaç olay vardı.”
Çalışma, bazı insanların diğer kültürlerden insanlarla karışıp aile kurduğunu gösterdi. Bir mezar alanında Mısırlı bir anne ve onun, soyu Mısır ve Lübnan’a dayanan babaya sahip oğlu bulundu. Fakat farklı ulusların birbirine karışması çok da yaygın değilmiş gibi görünüyor.
Tarihsel kanıtlar, arkeolojik bulgulara ve yazılı kayıtlara dayanıyor ancak bu kaynaklar, elit yöneticilerin ve parası ile nüfuzu olan insanların etkisi altında kalmış durumda; ne de olsa bu insanların ekonomik refahı diğerlerinden çok daha yüksekti ve dolayısıyla tarihi bu kişiler yazıyordu. Seçkin zümrenin yazdığı tarihten sıradan insanların yaşamını öğrenebilmek oldukça zor.
Çalışmanın yazarlarından biri olan, Lübnan’daki Yakın Doğu Fransız Enstitüsü’nden arkeolog Dr. Joyce Nassar, “Bu çalışma, genetik kanıtların bulguları yorumlamamıza yardımcı olması açısından oldukça heyecan verici. Bazı insanlar, bir yer istilaya uğradığında oradaki popülasyonun hızla değişeceğini düşünüyor olabilir. Ancak çalışmamız, bunun bu kadar kolay olmadığını, istilaların kültürel ve politik etkilerine rağmen çok az biyolojik karışma yaşandığını gözler önüne seriyor.
İskeletler, Lübnan’ın başkentindeki inşaat projeleri sırasında keşfedilen ve Eski Eserler Genel Müdürlüğü tarafından koruma altına alınan dört arkeolojik kazı alanından geldi. Arkeologlar ve araştırmacılar kemikleri, iskeletlerdeki şakak kemiklerinden antik DNA’ların elde edileceği, Estonya’daki antik DNA’lar üzerinde çalışan bir laboratuvara transfer etmek için birlikte çalıştı. Daha sonra Sanger Enstitüsü’nde DNA dizilimi ve analizi yapıldı. DNA’nın elde edilmesi ve diziliminin yapılması teknolojisindeki son gelişmeler, antik ve zarar görmüş DNA üzerinde çalışmayı mümkün hale getirdi.
Daha önce Wellcome Sanger Enstitüsü’nde görev yapan ve çalışmanın kıdemli yazarlığını üstlenen Dr. Chris Tyler Smith, şunu söylüyor: “Mısırlılar ve Haçlılar gibi insanların Lübnan’a gelip, burada yaşadığını, aile kurduğunu ve öldüğünü görüyoruz; DNA dizilimleri de bunu gösteriyor. Ancak kısa süre sonra, geride bıraktıkları genetik izlerin bir tanesi bile yerel popülasyon üzerinde görülmeyebilir. Çalışmamız, insanlığın geçmişini anlamak bakımından antik DNA’nın bilgi sağlamadaki gücünü gösteriyor; antik DNA’nın sağladığı bilgiler, elimizdeki tarihi kayıtları tamamlıyor ve arkeologlar ile genetik bilimcilerin tarihi olayları anlamak için bir arada çalışmasının yararlarını ortaya koyuyor.”
Wellcome Trust Sanger Institute. 28 Mayıs 2020.
Makale: Haber, M., Nassar, J., Almarri, M. A., Saupe, T., Saag, L., Griffith, S. J., … & Scheib, C. L. (2020). A Genetic History of the Near East from an aDNA Time Course Sampling Eight Points in the Past 4,000 Years. The American Journal of Human Genetics.
You must be logged in to post a comment Login