Her yıl 2 milyondan fazla turist tarafından ziyaret edilen Kamboçya’nın ünlü tapınağı Angkor Wat, dünyanın en büyük dini anıtlarından biri.
Yaklaşık 9. yüzyıldan 15. yüzyıla kadar hüküm süren Angkor uygarlığının en ünlü krallarından biri olan Kral II. Suryavarman tarafından 12. yüzyılda yaptırıldı. Yapı, Kamboçya’yla öyle özdeşleşmiş durumda ki, ülkenin ulusal bayrağının üstüne de yer alıyor.
Tarihçiler, uzun yıllardır Angkor’un başkentinin Ayutthaya Krallığı tarafından 1431’de yağmalanmasının ve terk edilmesinin Angkor uygarlığının çöküşüne neden olduğunu düşünüyordu. Angkor başkentinin terk edildiği fikri ve Kamboçyalılar tarafından unutulmuş ve ormanda yıkılmaya yüz tutmuş bir uygarlık olarak yorumlanması, Angkor’un 19. yüzyılda sömürgeleştirilmesinde de önemli bir rol oynadı. Birçok turist hala Angkor Wat’ı, esrarengiz bir ormanda yer alan, ıssız bir harabeymiş gibi eskimiş bir bilgi ve şişirilmiş bir hevesle ziyaret ediyor.
(Kamboçya Ormanlarında Gizemli Uygarlık: Khmer İmparatorluğu)
Fakat bilim insanları uzun süredir bu yoruma karşı çıkıyordu ve arkeolojik bulgular Angkor uygarlığının çöküşü hakkında daha fazla açıklık getirdi. Süreç daha önce hayal edilenden çok daha uzun ve karmaşıktı; Angkor’un çöküşü yerine dönüşümü demek daha doğru olabilir.
Angkor uygarlığına ne oldu?
Araştırmacılar, Angkor uygarlığının MS 802 yılında kurulduğuna inanıyor. Uygarlığın can damarı ve başkenti, Kuzeybatı Kamboçya’daki Tonle Sap Gölü’nün kıyısında yer alıyor. Angkorian devleti, bol yağışlı ve elverişli bir iklimde kuruldu ve gelişti. En parlak döneminde, Angkor hükümdarları Güneydoğu Asya topraklarının büyük bir bölümünü hakimiyeti altına aldı.
Angkor uygarlığı, Angkor Wat tapınağında inşa çalışmalarına başladığında, 1100’lerin başıydı. Hindu evreninin yeniden yaratılışını simgelemek için inşa edilen yapının en çarpıcı özelliği, evrenin merkezi Meru Dağı’nın zirvelerini temsil eden dört tapınak surlarından yükselen beş kumtaşı kulesiydi. Tapınak, ölümsüzlüğün iksiri olan “amrita”nın yaratıldığı Kozmik Süt Denizi’ni simgeleyen büyük bir hendekle çevrili.
(Angkor’un Gizemli Çöküşü Aniden Yaşanmadı)
Ancak 13. yüzyılın sonunda, çok fazla değişiklik yaşandı. Angkor’daki son büyük taş tapınak 1295’te inşa edildi ve en son Sanskritçe yazıt aynı yıllarda yazıldı. Kamboçya’nın dili olan Khmerce son yazıt, 1327 yılında ortaya çıktı. Taş tapınaklar inşa etmek ve yazı yazmak seçkin sınıfa ait olarak kabul ediliyordu, Angkor başkentindeki bu son olaylar, Hinduizm’in yerini Theravada Budizmi’nin bölgesel olarak kabul edilmesi sırasında gerçekleşti.
Bu dini değişim önceden var olan Hindu temelli güç yapılarını bozdu. Bu nedenle, devlet destekli taş tapınaklara ve kraliyet bürokrasisine verilen önem, tahtadan yapılmış toplum kökenli Budist pagodalara taşındı. Aynı zamanda Çin ile yapılan deniz ticareti de artıyordu. Başkentin daha güneye, modern Phnom Penh’in yakınlarına taşınması, yöneticilerin bu ekonomik fırsatlardan yararlanmasını sağladı.
Paleoiklim araştırması, o dönemde meydana gelen bölgesel çapta yaşanan çevresel değişiklikleri öne çıkardı. On yıllarca süren kuraklığın beraberinde şiddetli muson yağmurları, suyu korunmasını ve dağıtılmasını sağlayan Angkor’un su işletim ağını bozdu. Duvarlarla çevrili Angkor Thom bölgesinin etrafındaki hendekler üzerine yapılan bir araştırma seçkin sınıfın, başkentin Ayutthaya Krallığı tarafından sözde yağmalamasından neredeyse 100 yıl önce, 14. yüzyıla kadar ayrıldığını ileri sürüyor.
Angkor Wat tapınağındaki kazı çalışmaları
Araştırmacılar, 2010 yılında Angkor Wat’ın tapınak alanı içinde kazı yapmaya başladı. Tapınağa odaklanmak yerine, tapınağı çevreleyen höyüklere yoğunlaştılar. Geçmişte, insanlar bu höyüklere evler inşa etmiş ve üzerinde yaşamışlardı. Bölgedeki LIDAR araştırmaları, Angkor Wat’ın ve yakınlardaki Ta Prohm da dahil olmak üzere birçok tapınağın çevrelerinde ızgara planlı yerleşimlerin görüldüğü bir höyük sistemi ile çevrili olduğunu netleştirdi.
Üç bölgede bu höyükler kazıldı; seramik parçalar, ocak ve yanmış yiyecek artıklarının kalıntıları, bir zemin yüzeyinin ya da yolun parçası olabilecek direk çukurları ve düz taşlar bulundu.
Bu höyüklerde kimlerin yaşadığı henüz belli değil çünkü burada yaşayanların meslekleri hakkında ipucu veren kalıntılar bulunamadı.
Yazıtlar, tapınakların çalışır durumda kalması için binlerce insana ihtiyaç duyulduğunu betimliyor, bu nedenle höyüklerde yaşayanların çoğunun, belki de din hizmetleri uzmanı, tapınak dansçısı, müzisyen ya da diğer alanlarda çalışan işçiler olarak Angkor Wat tapınağında çalıştığı düşünülüyor.
Kazılarda, öncelikle farklı katmanlarda ya da ocağın özellikleriyle ilişkilendirilen odun kömürü parçaları olmak üzere yanmış organik kalıntılar toplandı. Radyokarbon tarihlemesi yöntemi kullanılarak, 16 kömür parçasının yaşı belirlendi. Bu tarihler, insanların tapınak alanını ne zaman kullandıklarında dair, Angkor Wat’ın iskanı hakkında daha incelikli bir fikir veren, daha detaylı bir kronoloji oluşturmak için kullanıldı.
Radyokarbon Tarihlemesi Farklı Bir Hikaye Anlatıyor
Elde edilen tarihler, Angkor Wat’ın etrafındaki bölgeye, tapınağın 12. yüzyılın başlarında inşa edilmesinden önce, 11. yüzyılda yerleşilmeye başlandığını ortaya koyuyor. Daha sonrasında ise höyük-ızgara sistemi de dâhil olmak üzere, Angkor Wat tapınağı çevresi tasarlandı. İnsanlar da akabinde bu höyüklere yerleşti.
Bu olaylardan sonra radyokarbon tarihlemelerinde bir boşluk var. Takvim yılına göre sıralamaya koymak zor fakat muhtemelen 12. yüzyılın sonlarından ya da 13. yüzyılın başlarından, 14. yüzyılın sonlarına ya da 15. yüzyılın başlarının arasında değiştiği düşünülüyor. Bu boşluk, Angkor’da meydana gelen değişikliklerin birçoğuyla çakışıyor. Yapılan kazılara göre, bu dönemde kullanılan höyükler ya terk edilmiş ya da kullanım şekilleri değiştirilmiş gibi görünüyor. Fakat Angkor Wat tapınağının kendisi asla terk edilmedi. Tapınağı çevreleyen alan, Angkor’un sözde Ayutthaya Krallığı tarafından yağmalandığı, terk edildiği ve 17. ya da 18. yüzyıla kadar kullanıldığı dönemde, 14. yüzyıl sonları ya da 15. yüzyılın başlarında yeniden iskan edilmişe benziyor.
Uygarlığın bir mikro kozmosu olarak Angkor Wat
Angkorian tapınaklarının en önemlilerinden biri olan Angkor Wat, uygarlığın daha kapsamlı gelişmesinde bir çeşit önder olarak görülebilir. Daha gelişmiş olan Angkor toplumu yeniden örgütlenirken, aynı zamanda dönüşüm geçirmiş gibi de görünüyor. Yine de önemli olan, Angkor Wat’ın asla terk edilmemiş olması. Terk edilebilmesi gereken şey, ormandaki kayıp şehirleri “keşfeden” ve görmekten bıktığımız klişe turist kâşifler.
Şehrin demografik olarak bir değişim yaşadığı kesin olsa da, çevredeki belli başlı kısımlar hiçbir zaman terk edilmedi. İnsanlar, kronolojik olarak şehrin saldırıya uğradığı ve terk edildiği söylenen dönemde bile Angkor Wat ve çevresine geri döndü.
Angkor’un yıkılışını ani bir çöküş olarak tanımlamak hata olur. Devam eden arkeolojik çalışmalar, Angkor halkının çeşitli çalkantılı ve değişen koşullara göre kendini yeniden organize ettiğini ve uyum sağladığını gösteriyor.
The Conversation. Alison Kyra Carter. 3 Haziran 2019.
You must be logged in to post a comment Login