Mısırbilimci Kara Cooney, Antik Mısır’ın, zorlu dönemlerde ülkenin yönetimi ve korunması için kadın liderlere yöneldiğini söylüyor.
Günümüzde gazete okumak can sıkıcı ve kaygı verici bir iş. Toplu katliamlar, patlayan bombalar, suikastlar ve tüm bunların üstüne bir de değişen iklim. Bu modern insan kötülüklerinin kaynağı genellikle hep aynı: ekonomik, siyasi ve dini gücü, bedeli ne olursa olsun, elinde tutmak isteyen erkek liderler. Kadınlar olsaydı erkeklerden farklı mı yönetirlerdi? Şayet tarih bir göstergeyse bu sorunun cevabı evet.
Antik Mısırlılar kadın liderlerin bilgeliğine derinden inanıyordu. Öyle ki siyasi bir kriz olduğunda iktidar boşluğunu doldurmak için lider olarak bir kadın seçiliyordu. Kadının o an için en az riskli seçenek olmasının da bunda büyük bir payı vardı. Antik Mısırlılar için, iktidarı kadına vermek belirsizlik dönemlerinde, erkek egemenliğini korumanın en iyi yoluydu.
(Mısır’ın İlk Kadın Firavununu Tarihten Silmeye Çalışmışlar)
Dönemin diğer devletleriyle karşılaştırıldığında, Mısır bariz bir şekilde farklıydı. Çöller ve denizden oluşan doğal sınırları, ülkeyi devam eden akınlardan, savaş beyliklerinden ve Mezopotamya, Suriye, Pers İmparatorluğu, Yunanistan ve Roma’nın baş etmek zorunda olduğu saldırılardan koruyordu. Bu topraklarda, tahta bir çocuğun geçmesi onu tahtan indirmek için askeri bir yarışa girileceği anlamına geliyordu. Hükümdarların yaşları kaç olursa olsun tanrı kral olarak görüldüğü Mısır’da, kadınlar koruyucu bir rol üstleniyordu. Anne, kız kardeş ve halalar çocuğu güce giden yolda bir engel olarak görmektense, onu güç çarkının merkezine alıp korumayı tercih ediyordu. Bu dengeleyici eğilim, Mısır tarihinde tekrar tekrar karşımıza çıkmakta.
İlk Hanedan Dönemi’nde (MÖ 3000-2890), Kraliçe Merneith, kocası Kral Cet öldüğünde, amcasının saltanat vekili olup yeğenini manipüle etmesine izin vermek yerine, küçük yaştaki oğlunun adına yönetime el koydu. Tahttaki oğluna göz kulak olan Merneith, kayıtlı ilk kadın saltanat vekiliydi ve Mısır’da istikrar sağlamıştı. 12. Hanedan’da (MÖ 1985-1773), akraba evliliği (ve diğer etmenler) tahta çıkacak bir veliaht prens bırakmadığında, ölen kralın eşi Neferusobek, diğer hanedan iktidara hazır olana kadar, ülkeyi yönetmek için büyük bir adım attı.
18. Hanedan’da (MÖ 1550-1295), Mısır’ı bir büyüme ve refah dönemi boyunca yeni bir öncü yönetti. Kral tahta geçtikten yalnızca üç yıl sonra ölünce, yürümeye daha yeni yeni başlayan oğlu firavun olmuştu; bu küçük firavunun yerine saltanat naibi olarak annesi iktidara geçti ve böylelikle Hatşepsut dönemi başlamış oldu. 20’yi aşkın yıl Mısır’a hükmeden Hatşepsut, krallığı devraldığından daha iyi bir şekilde bıraktı.
18. Hanedan’ın ilerleyen dönemlerinde, halkına dini baskı uygulayan Kral Akhenaton, karısı Nefertiti’yi naibi ilan etmişti. Akhenaton Nefertiti’yi en güvenli seçenek olarak görmüş olmalıydı, ölümünden sonra yarattığı karmaşayı dindiren de karısı Nefertiti’ydi. 19. Hanedan (MÖ 1295-1186) döneminde de bir kadın, Kraliçe Tawosret, tahta geçen bir çocuğa naip olarak atandı, ne var ki saltanat tacına el koyarak onu gücünden eden savaş beyine karşı koyamadı.
(Antik Dünyanın En Güçlü 10 Kadını)
Tüm bu kadın hükümdarların en bilineni hiç şüphesiz Ptolemaios Hanedanı’ndan (MÖ 305-285), tek başına tahta oturmak için kardeşlerini saf dışı bırakan Kleopatra’dır. Romalı liderleri bile baştan çıkaran bu kadının yönetimi o dönemdeki sevgili Marcus Antonius’dan farklıydı. Antonius Parth’lar tarafından yenilgiye uğratıldığında, Kleopatra Mısır’da kalıp dingin bir ortam yaratmaya çalışmıştı. Antonius Aktium Muharebesi’yle meşgulken Kleopatra yaklaşan tehlikeyi sezmiş ve donanmasıyla birlikte Mısır’a geri dönmüştü.
Tarihin bize gösterdiğine göre Mısırlılar kadınların erkeklerden farklı yönettiğini iyi biliyordu. Bu sebeple, bir erkek toplumsal piramidin en üst noktasını doldurana kadar erkek egemenliğini korumak için geçici olarak kadınları kullanmışlardı. Ne kadar güce sahip olurlarsa olsunlar, Antik Mısır’ın bu muhteşem kadınları erkek egemenliğinin üstesinden gelip mevcut sistemi değiştiremedi. Saltanatları sona erdiğinde, maskülen güç yapısı varlığını hiçbir şey olmamış gibi sürdürmeye devam etti.
Bilişsel bilim üzerine uzmanlaşmış araştırmacılar kadın beyninin erkek beyninden faklı olduğunu söylüyor. Sosyal bilimciler, erkeklerin daha çok tecavüz ve cinayet gibi şiddet içeren suçlardan sorumlu olduğunu, toplu cinayet işleme ve savaş başlatma olasılıkları çok daha az olan kadınların ise duygularını ifade etmeye ve kararlılıktan ziyade küçük detaylarla ilgilenmeye daha yatkın olduğunu saptadı. Belki de bu özellikler Antik Mısır’ın kriz dönemlerinde seçilecek liderde aradığı özelliklerdi.
Geçmişten günümüze uzanarak seslerini duyurmaya çalışan bu kraliçeler bizden kadınlara, erkek egemen yönetimin temsilcileri olarak değil, babalarının, kardeşlerinin ve oğullarının saldırganlığını taklit etmektense kendi farklı toplumsal bağlantılarına ve duygusal tutarlılıklarına hizmet edecek liderler olarak siyasi bir güç vermemizi istiyor. Uzun zaman önce, kadınlar gerçekten dünyayı yönettiyse, bunu feminizm olmadan, diğer kadınların desteği olmadan, iktidar deneyimleri olmadan yapmışlardı.
Artık tarihe, Antik Mısır’ın haklarının kurtuluşu olmuş güçlü kadınlarına bakmanın vakti geldi. Günümüzde bu kadınların tüm duygularıyla-kadınların şeytanlaştırılan özelliklerinden yalnızca biri- iniş çıkışlarıyla, neşeleriyle, kederleriyle ve tabii ki merhametli doğalarıyla yönetime geçmesine izin verilseydi ne olurdu? Bu özellikler başkalarıyla iletişim kurmayı, uzlaşmayı, parmağı tetikten çekmeyi ve her zaman için çözüm yoluna gitmeyi sağlar mıydı? İnsanlığı 21. yüzyılın felaketlerinden sağ salim çıkaracak olan tam da bu duygusallık unsuru değil mi? Antik tarihin rehberimiz olmasına ve kadınların, bu kez kendi ilgi ve çıkarlarını ön plana koyarak, bizi bir kez daha kurtuluşa erdirmesine izin vermeliyiz.
National Geographic. 5 Kasım 2018.
You must be logged in to post a comment Login