New Mexico’da keşfedilen dünyanın bilinen en eski primat iskeleti olan 62 milyon yıllık iskelete yapılan analizlere göre, dünyanın en eski primatları yerde değil, ağaç tepelerinde yaşıyordu.
Bu iskelet, New Mexico Doğal Tarih ve Bilim Müzesi’nden paleontoloji direktörü Thomas Williamson ve ikiz oğulları Taylor ve Ryan tarafından San Juan Basin’de keşfedilmişti.
Çalışmalar bu küçük primatın, soyu tükenmiş bir primat grubu olan plesiadapiform’dan geldiğini ve iskelet yapısının ağaçlarda yaşamaya uygun olduğu ortaya çıkardı. Örneğin, ağaçlara rahat tırmanmak ve dallara sıkı tutunmak için esnek eklemlere sahip olmak gibi.
Daha önce araştırmacılar, Torrejonia’nın ait olduğu Palechthonidae’deki plesiadapiformaların, kafataslarındaki ve dişlerinden elde edilen detaylara dayanarak zeminde yaşadıklarını öne sürmüştü.
(Alkol Tüketimi Primat Evrimini Şekillendirmiş Olabilir)
“Bu, bir plesiadapiform’a ait en eski kısmi iskelet ve şüphesiz ağaçlarda yaşadıklarına dair kanıtlar gösteriyor.” diyor başyazar Stephen Chester. Kendisi Brooklyn Koleji ve New York Üniversitesi’nde asistan Profesör, Yale Peabody Müzesi’nde omurgalı paleontolojinin yönetici üyesi ve Yale Üniversitesi’nde doktora çalışmasını yaparken ortak çalışmaya dayalı bu araştırmaya başladı.
Kendisi ayrıca şu sözleri sarf ediyor: “Şu anda omuz, dirsek, kalça, diz ve ayak bileği eklemlerinden elde ettiğimiz anatomik kanıtların birleşimi, bu hayvanların nerede yaşadıklarını tahakkuk etmemize izin veriyor. Sadece çene ve dişlere sahip olsaydık bunu yapmak imkânsız olacaktı.’’
Royal Society Open Science’ın çevrimiçi baskısında 31 Mayıs’ta yayınlanmış olan çalışma, plesiadapiformaların hipotezini destekliyor. Yani fosil kayıtlarında meydana ilk çıkışı, kuş olmayan dinozorların yok olmasından kısa bir süre sonra olan en erken primatlar hipotezini. Ayrıca araştırmacılar yeni bulguların iskelet kalıntılarından bilinen en eski ağaçsı birçok primat türü hakkında ek kanıtlar sunduklarından dolayı oldukça memnunlar.
Bu kısmi iskelet; kafatası parçaları, çeneler, dişler, kol ve bacakların kısımları dâhil 20’den fazla farklı kemik parçasından oluşuyor. Bu ilişkili dişlerin varlığı, çalışmanın ortak yazarlarından olan Williamson’a bu iskelet örneğinin Torrejonia olarak tanımlanmasını sağladı. Yale Üniversitesi’nde antropoloji profesörlerinden ve çalışmanın kıdemli yazarlarından olan Eric Sargis’in de belirttiği gibi, memelilerdeki sınıflandırma eksiğinin çoğunluğu diş eksikliğinden kaynaklanıyor.
Kısmi iskeletin daha detaylı çalışmalar için kalıba dökülerek alçıya alındığı yer olan Yale’nin Peabody Doğa Tarihi Müzesi’nin omurgalı hayvan paleontoloji ve zooloji sorumlusu Sargis: ‘’Bu tarz iskeletler bulmak, artıklardan oluşuyor şeklinde görünmesine rağmen heyecan verici bir buluş. Çünkü bunlar primatların erken dönem evrimleri ve kökenlerine dair çalışmalara birçok yeni bilgi sağlıyor.’’ diyor.
(Hindistan’da Bilinmeyen Bir Primat Türüne Ait Çene Keşfedildi)
Ayrıca Sargis: ‘’Palaechthonidler ve diğer plesiadapiformaların dışa dönük gözleri vardı ve koku alma duyularından bugün yaşayan primatlara göre daha çok dayanıyorlardı. Ayrıca ayrıntılar plesiadapiformaların diğer memeliler ve modern primatlar arasında geçiş türü olduğunu gösteriyor.’’ diyor.
Kısmi iskeletin bulunduğu arazi Torrejon Fosil Fauna Bölgesi olarak biliniyor. Burası Kuzeybatı New Mexico’daki federal Yönetim Bürosu tarafından yönetilen uzak bir alan. Bu kamu arazileri, orada bulunan paleontolojik kaynakların bilimsel değerini korumak için yönetiliyor.
Makalenin ortak yazarları Florida Üniversitesi’nin Florida Doğa Tarihi Müzesi’nden Jonathan Bloch ve Toronto Scarborough Üniversitesi Antropoloji Bölümü’nden Mary Silcox.
Yale Üniversitesi. 30 Mayıs 2017.
You must be logged in to post a comment Login