Dünya üzerinde binlerce yıl önce inşa edilmiş ve günümüze kadar ulaşmayı başarabilmiş anıtsal dini yapılardan en önemlileri.
Luksor kentinde bulunan, MÖ. 1400’lü yıllarda yapımına II. Ramses tarafından başlanılan bu yapı aslında tamamen bitmedi. Her gelen firavun bir öncekinin üzerine bir şeyler koyarak inşaya devam etti. Bölgede 8000’e yakın adak taşı 450 heykel ve 10 adet sfenks bulunmuştur. Açık hava kompleksi olan bu dini yapıda bulunan Amun-Re tapınağı bölgeyi ziyaret edilir kılan tarihi kalıntılardan sadece birisi. Tüm tapınağı gezmek birkaç günü alabilir.
İskoçya’ya bağlı Lewis adasında bulunan bu yapıların Neolitik Çağ’da yapıldığı ve Bronz Çağı’nda yapılan dini ritüellerde kullanıldığı düşünülüyor. Hikayeye göre taşların, Hristiyanlığı reddeden devlerin kalıntıları olduğuna inanılmış. Callanish köyü yakınlarında bulunan taşların Stonehenge ile aynı zamanda yani yaklaşık olarak M.Ö. 2900-2600 yılları arasında yapıldığı düşünülüyor.
Elimizde bulunan en eski epik yazı olan Gılgamış’ta anlatılan ve bizzat Uruk Kralı Gılgamış tarafından Bronz Çağı’nda inşa edilen bu yapı Tanrıça Nanna adına yapılmış. Saddam Hüseyin tarafından büyük oranda onarılan bu yapı ne yazık ki Körfez Savaşı’nda tekrar zarar görmüş.
Yapının kim tarafından yapıldığı büyük muamma. Yaklaşık olarak MS. 450 yılında yapıldığı düşünülüyor. Antik yapılar içinde en fark edilebilir ve ihtişamlı yapılardan birisi olan bu yapı, Güneş ve Ay adı verilen iki piramitten oluşuyor. Piramitler büyük ihtimalle insan ve hayvan kurbanı için kullanılıyordu. Kuzey ve Orta Amerika’da, tüylü yılan şeklinde tasvir edilen Tanrı figürüne ilk olarak bu yapılarda rastlanır.
Teotihuacan piramitleri kadar görkemli bir mimariye sahip olmayan bu yapı Batı dünyasında önemli bir yere sahip. Apollo’nun merkezi ve Antik Yunan’ın saygı duyulan önemli mekanlarından birisi. Yapı Parnassus dağında yer alıyor. Tapınağın yanı sıra stadyum ve türbe benzeri bir yapıda bulunuyor. İnsanlar önemli konuları konuşmak için bu tapınakta toplanıyordu. Tapınakta bulunan Oracle isimli, transa geçmiş kadın rahibelere danışmadan hiçbir karar alınmazdı.
8. yy Budist yapısı olan bu görkemli yapıt 19. yy’da orman içinde kayıp bir şekilde keşfedildi. Her biri dekoratif amaçlı oyma frizlerden oluşan 6 adet kare platformdan yapılmış bu yapıda 2 milyon küp biçiminde taş kullanılmış. Oyuklar üzerinde Budistlerin tapınması için 500 adet Buda heykeli bulunuyor. 6 adet platform Karma’da aşılması gereken zorlu yolu gösteriyor. Zirvede kutsal emanetlerin konulduğu “stupa” adı verilen 3 adet taş höyük bulunuyor. Borobudur volkanik afetlerden dolayı tehlike altında bir bölge olarak biliniyor. En son 2010’da meydana gelen hasarda yapıtın üzeri külle kaplanmıştı.
Tıpkı Borobudur gibi bu da yüzyıllarca boyunca unutuldu ve İngiliz bir memur olan John Smith 1819 kaplan avı yaparken şans eseri keşfetti. Şu an bile ismi ve keşif tarihi mağara duvarlarında silik bir şekilde yazılıdır. Hepsi zengin bir dekorasyona sahip olmasa da 29 mağara keşfedildi. Burada bulunan heykellerin ve tasvirlerin dönemin Hindistan’ı için mükemmel işçilik eserleri olduğu söylenebilir. Çoğunluğunun üzerinde Buda’nın hayatından kesitler anlatıldığı hikayeler bulunan heykellerde ve mağara duvarlarında, orada yaşayan insanların yaşamına ışık tutacak yazılar da yer alıyor.
İmparator Hadrian tarafından yapılan bu yapı MS. 126 yılında inşa edilmiş. Kelime anlamı “Bütün Tanrılar’a ait” olarak biliniyor. Tipik bir Roma mimarisine sahip bu yapı dönemin çoğu yapısı gibi görkemli bir görünüme sahip. 7.yy’da kiliseye dönüştürülen tapınak orjinalinden taviz vermemiş. Tepesinde “oculus(göz)” adı verilen bir boşluk bulunuyor. Bu boşluk ışığın zarif kaynağı Tanrı’nın alegorisi olarak görülüyor. İçeri giren ışık zemine hemen temas etmediği zaman, Tanrı’nın direkt değil dolaylı yoldan müdahil olduğu inancı taşınıyordu.
MÖ. 3500 yılına tarihlenen tapınak, yeraltında inşa edilmiş en eski prehistorik yapılardan birisi. Çeşitli yer altı tünelleri bulunan, oyularak yapılmış bu alan tarih boyunca dönüşümler geçirerek farklı şekillerde de kullanılmış. Hypogeum’un duvarları oldukça pürüzsüz bir şekilde yapılmış ve bölgenin işçiliğini yansıtan benzer taşlar Malta’da birkaç yerde de keşfedilmiş. Bir duvarın içine oyulmuş, “konuşma odası” olduğu düşünülen, bir alanda çıkarılan ses tüm tapınakta yankılanıyor. Yapının duvarlarına zarar gelmemesi için günlük ziyaretçinin girmesine izin veriliyor.
MÖ. 10.000 yılında inşa edildiği düşünülen bu tapınak bilinen en eski dini anıtsal yapı olma özelliğini taşıyor. Merkezde iki dikili taş ve çevresinde 20 adet dairesel şekilde yerleştirilmiş taş bloklar bulunuyor. Taşların üzerinde örümcek, akrep, yılan gibi çeşitli hayvan figürlerinin kabartmaları var. Bölgeyi tüm antik dini yapılardan önemli kılan unsur, yerleşik hayata geçmeden ve tarım başlamadan böyle bir yapının inşa edilmesidir. Bu keşif, tarımın bulunmasıyla yerleşik hayata geçildiği tezini de bir kere daha düşündürüyor.
You must be logged in to post a comment Login