2003 yılında Şili çölünde mumyalaşmış bir iskelet bulundu ve bir belgeselde uzaylı yaşamının potansiyel kanıtı olduğu ileri sürüldü.
Yaklaşık yirmi yıl önce, söylentiler başladı: birisi, Kuzey Şili’nin Atacama Çölü’nde mumyalaşmış küçük bir “uzaylı” keşfetmişti. Hayalet bir kasabayı keşfeden amatör koleksiyoncu, deri bir kesenin içinde beyaz bir kumaşla karşılaşmıştı. Kumaşı açtıktan sonra 15 cm boyunda bir iskelet buldu.
Oldukça küçük boyutuna rağmen iskelet tüm haldeydi. Hatta sertleşmiş dişleri bile vardı. Ayrıca çok çarpıcı anomalilere sahipti: Normalde 12 çift olması gereken kaburgaları, 10 çiftten oluşuyordu, göz çukurları kocamandı ve gittikçe sivrilen uzun bir kafatası vardı.
Ata ismi verilen bu iskelet ünlenince özel bir koleksiyona dahil oldu ve hakkındaki uzaylı söylentileri devam etti. 2013 yılında yayınlanan U.F.O. belgeselinde iyice ön plana çıktı.
Şili’de bulunduğu günden beri uzaylı olarak anılan 15 cm boyundaki değişik özelliklere sahip 500 yıllık iskelete, 2018 yılında genetik test yapıldı.
Bilim insanlarından oluşan bir ekip, Ata için çok daha farklı bir açıklama getirdi: Ata uzaylı değildi fakat yine de oldukça sıradışı bir bulguydu.
Ata’nın kemiklerinden elde edilen DNA, onun sadece bir insan olmadığını, aynı zamanda yerel bir popülasyona ait olduğunu gösterdi. Dahası, araştırmacılar küçük kızın DNA’sında kemik gelişimi ile ilgili genlerde bir grup mutasyon tespit ettiler.
Bu mutasyonların bazıları iskeletin tuhaf formunun nedeni olabilir ve bu da insanlarda daha önce hiç belgelenmemiş bir kalıtsal bozukluk anlamına geliyor. Santiago de Compostela Üniversitesi’nde bir genetikçi olan Antonio Salas Ellacuriaga, “Bu araştırma, genomların antropolojik ve arkeolojik bir ikilemi nasıl çözeceğine dair çok güzel bir örnek.” diyor.
Ellacuriaga’nın dediği gibi “DNA otopsileri”, günümüzü anlamak için geçmişe bakarak, tıbbi anormalliklere ışık tutmaya yardımcı olabilir.
Genome Research dergisinde yayınlanan araştırma, Stanford Üniversitesi’ndeki bir immünolog olan Garry P. Nolan tarafından 2012 yılında başladı.
Dr. Nolan o sırada UFO belgeselinin çekimlerini yapan yapımcılara DNA örneği alabilmek için ulaştı. İskeletin sahibi, X-ray görüntülerine ve iskeletin kaburgası ile kolundan kemik örneği alınmasına izin verdi.
Nolan ve meslektaşları örnekleri aldıktan sonra, çok fazla zorlanmadan kemik iliği hücrelerinden DNA’nın parçalarını elde ettiler. Araştırmanın eş yazarı biyolog Atul Butte, “Bunun bir insan olduğunu hemen anladık.” diyor.
Bilim insanları sonunda Ata’nın genomunun çoğunu yeniden dizilemeyi başardı. Ata, yerli Şilili’lerle yakından ilişkili olan bir kızdı. Fakat aynı zamanda önemli miktarda Avrupalı ataları da vardı.
Bilim insanları iskeletin kesin bir tarihlendirmesini yapmadılar, bu yüzden Ata’nın yaşadığı zamanı tam olarak söyleyemiyorlar. Fakat Ata’nın genindeki Avrupalı mirası, onun yaklaşık 1500’lerde Şili kolonileştirildikten biraz sonra doğduğunu işaret ediyor.
Ölümden sonra DNA, yüzyıllar boyunca daha da küçülen parçalara ayrılır. Ata’nın DNA parçaları hala büyük ve bu da 500 yıldan daha yeni olduğunu gösteren bir başka ipucu.
Ata’nın vücudundaki en ilginç özellik, uzun ve sivri kafası değildi. Ata’nın boyutu bir insan fetüsü büyüklüğünde olmasına rağmen, kemikleri 6 yaşında bir çocuğun kemikleri kadar gelişmişti.
Stanford Üniversitesi’ndeki kalıtsal kemik hastalıkları uzmanı Ralph S. Lachman, röntgenlerini inceledi ve bu semptomlar topluluğunun bilinen herhangi bir hastalık ile uyuşmadığı sonucuna vardı. Bilim insanları, Ata’nın daha önce hiç tanımlanmayan bir bozukluğa sebep olan mutasyon geçirmiş olabileceğini düşünüyordu.
Butte’nin laboratuvarında araştırmacı olan Sanchita Bhattacharya, Ata’nın DNA’sındaki mutasyonları araştırdı ve genom boyunca 2.7 milyon varyant tespit etti. Bu listeyi, bulundukları geni potansiyel olarak kapatabilecek 54 nadir mutasyona kadar uzattı.
Bhattacharya, “Bu genetik planın ne kadar çok şey anlatabildiğine hayran kaldım.” diyor.
Bu genlerin birçoğunun iskeletlerin yapımında yer aldığı ortaya çıktı. Bazı genler daha önceden omurga eğriliğinden cüceliğe ve alışılmadık kaburga sayısına kadar uzanan koşullarla bağdaştırılmıştı.
Ancak Ata’nın mutasyonlarından bazıları bilim için yeniydi. Bunlardan bazılarının, iskeletinin normal boyuta ulaşmasa bile hızlı bir şekilde olgunlaşmasına neden olması olası.
Bhattacharya, böyle bir bozukluğun çocuğun ölü doğmuş olmasına neden olacağını tahmin ediyor ve bu mutasyonların şimdilik sadece teorik adaylar olduğunu vurguluyor.
Diğer uzmanlar da bu görüşe katılıyor. Genetikçi Daniel G. MacArthur, “Bu bireyin sıradışı görünümünü açıklayabilecek tek ve kesin bir yanıt yok. Ancak Ata’ya olanları anlamak, bugün görülen iskelet bozukluklarını anlamaya ışık tutabilir.
Makale: Bhattacharya, S., Li, J., Sockell, A., Kan, M. J., Bava, F. A., Chen, S. C., … & Nolan, G. P. (2018). Whole-genome sequencing of Atacama skeleton shows novel mutations linked with dysplasia. Genome research, 28(4), 423-431.
You must be logged in to post a comment Login