4.000 Yıllık Koyun, Veba Bulaşının Kayıp Halkasını Ortaya Çıkardı

Avrasya bozkırlarındaki bir koyun, binlerce yıl önce insanları öldüren gizemli veba soyunun evcil hayvanlardan bulaştığını kanıtlıyor.

Antik hayvan kemikleri, zoonotik bulaşıcı hastalıkların kökenlerini anlamanın anahtarı. C: Björn Reichhardt

Yaklaşık 5.000 yıl önce, gizemli bir veba türü Avrasya’da yayıldı ve 2.000 yıl sonra ortadan kayboldu. Sadece antik DNA’dan bilinen bu esrarengiz “LNBA vebası” soy hattı, muhtemel zoonotik (hayvandan insana geçen) kökeni ve bulaşma şekli konusunda bilim insanlarını uzun süredir düşündürüyor.

Cell dergisinde yayımlanan yeni bir araştırmada, bu eski veba ilk kez bir hayvanda tespit edildi: Batı Avrasya bozkırındaki Arkaim adlı çoban topluluğu yerleşiminde bulunan, 4.000 yıl önce yaşamış evcil bir koyunda.

(İlgili: Veba Bakterisi, Neolitik Dönemde Salgınlara Yol Açmamış)

Çeşitli kanıtlar, hem insanlarda hem koyunlarda görülen veba enfeksiyonlarının hâlâ bilinmeyen yabani bir rezervuardan (doğal konak popülasyonundan) kaynaklandığını ve Tunç Çağı’nda yaygın koyun yetiştiriciliğinin bozkır çoban topluluklarını bu rezervuara daha fazla yaklaştırdığını gösteriyor.

Bu çalışma, evcil hayvanlar ile dünyanın en ünlü bakterilerinden birinin yayılması arasındaki bağlantıları ortaya koyarak, bu patojenin nasıl olup da binlerce kilometre boyunca ve binlerce yıl içinde insanları enfekte etmede bu kadar başarılı olabildiğine dair fikir veriyor.

Y. pestis genomunun çıkarıldığı 4.000 yıllık koyun dişi. C: Taylor Hermes

Tarihöncesi veba enfeksiyonlarının zoonotik kökeni

Bugün bilinen insan patojenlerinin büyük çoğunluğunun zoonotik bir kökeni var; yani hayvanlardan insanlara geçmişlerdi. Bu sürece “spillover” (hayvandan insana sıçrama) denir.

Artan kanıtlar, bu hastalıkların çoğunun son 10.000 yıl içinde ortaya çıktığını, bunun da evcil hayvanların ve çiftlik hayvanlarının evcilleştirilmesiyle aynı döneme denk geldiğini gösteriyor. Bu durum, insanlar ile bu hayvanlar arasındaki giderek yakınlaşan ilişkinin, hastalıkların insanlara bulaşmasında önemli bir kaynak olabileceğini işaret ediyor.

Eski hayvanlarda patojen incelemek için antik DNA yöntemlerinin kullanılması, insanlarda bulaşıcı hastalıkların ortaya çıkışını araştırmak için benzersiz bir fırsat sunuyor. Ancak bu yöntem bugüne kadar büyük ölçüde keşfedilmemiş bir alan olarak kaldı.

Veba, bilinen en ölümcül zoonotik hastalıklardan biri. Sıçanlarda yaşayan pireler aracılığıyla yayılan bu hastalık, tarih boyunca milyonlarca insanın ölümüne neden oldu. En bilinen örneği, Avrupa nüfusunun üçte birinden fazlasının öldüğü 14. yüzyıldaki Kara Ölüm salgını. Ancak bu büyük tarihsel pandemilerden önce, genetik olarak farklı, tarihöncesi bir veba türü yaklaşık 5.000 yıl önce Avrasya’da dolaşıyordu.

Bugün Geç Neolitik-Tunç Çağı (LNBA) soy hattı olarak bilinen bu veba, insan topluluklarını yaklaşık 3.000 yıl boyunca enfekte etti, ardından ortadan kayboldu ve muhtemelen tamamen yok oldu. Şaşırtıcı bir şekilde, LNBA soy hattında hem tarihsel hem de modern veba türlerinde görülen pire yoluyla bulaşmayı sağlayan genetik donanım bulunmuyordu. Bu da onun bulaşma biçimini gizemli kılıyordu. Demek ki başka hayvanlar yayılmasında rol oynamış olmalıydı — peki hangileri?

“Bir hastalığın nasıl yayıldığını ve evrimleştiğini anlamanın ilk adımlarından biri, onun nerede saklandığını bulmaktır. Ancak antik DNA alanında bunu henüz yapmadık” diyor çalışmanın başyazarı, patojenlerin uzun vadeli evrimini araştıran doktora öğrencisi Ian Light-Maka. “Elimizde eski insanlardan elde edilmiş 200’den fazla Y. pestis genomu var, ama insanlar vebanın doğal konakları değil” diye ekliyor.

Avrasya Bozkırı’ndaki kazılarda Tunç Çağı’na ait binlerce hayvan kemiği bulundu. C: Taylor Hermes

Arkaim’deki koyun kalıntılarında, çiftlik hayvanlarındaki ilk tarihöncesi Y. pestis genomu

Vebanın Avrasya’da binlerce yıl boyunca nasıl varlığını sürdürüp yayıldığı bilmecesini çözmek için, Max Planck Enfeksiyon Biyolojisi Enstitüsü, Harvard Üniversitesi, Arkansas Üniversitesi, Max Planck Evrimsel Antropoloji Enstitüsü ve Seul Ulusal Üniversitesi’nden oluşan uluslararası bir araştırma ekibi, Tunç Çağı’na ait çiftlik hayvanlarının kemik ve dişlerini inceledi.

Araştırma alanı, sığır, koyun ve at yetiştiriciliğindeki yenilikleriyle bilinen, Sintashta-Petrovka kültürüne ait Avrasya bozkırındaki Arkaim (Rusya) çoban topluluğu yerleşimiydi.

Burada, aynı dönemde insanlarda da görülen LNBA soy hattına ait Y. pestis ile enfekte olmuş 4.000 yıllık bir koyun tespit ettiler.

“Arkaim, Sintashta kültürel kompleksinin bir parçasıydı ve bize veba hakkında ipuçları aramak için harika bir yer sundu: Tahıl depolayarak sıçan ve pireleri çeken yerleşim yerleri değillerdi — üstelik daha önce Sintashta bireylerinde Y. pestis enfeksiyonları bulunmuştu. Acaba hayvanları bu zincirin eksik halkası olabilir mi?” diyor çalışmanın ortak yazarı ve Arkansas Üniversitesi Antropoloji Bölümü’nde yardımcı doçent olan Dr. Taylor Hermes.

Orta Avrasya’da, at binmenin getirdiği yenilikler, çobanlara daha geniş meralarda daha fazla hayvanı yönetme olanağı sağladı. C: Emma Davolt

Çoban topluluklarında koyunlar Y. pestis enfeksiyonu açısından yüksek risk taşıyordu

Koyundan elde edilen antik Y. pestis genomunun, diğer antik ve modern genomlarla karşılaştırılması, koyundaki genomun aynı dönemde yakın bir bölgede bir insanı enfekte eden genomla neredeyse birebir aynı olduğunu ortaya koydu.

“Eğer bunun koyundan geldiğini bilmeseydik, herkes bunun sadece başka bir insan enfeksiyonu olduğunu varsayardı — neredeyse ayırt edilemez” diyor Harvard Üniversitesi’nde Bilimsel Arkeoloji Landon T. Clay Profesörü ve MPI-EVA’da (Max Planck Evrimsel Antropoloji Enstitüsü) grup lideri Dr. Christina Warinner.

Bu durum, hem insanların hem de hayvanlarının aynı Y. pestis popülasyonu tarafından enfekte olduğunu gösteriyor. Peki kim kimi enfekte ediyordu? Arkeolojik ve karşılaştırmalı yaklaşımlar bu soruya bazı yanıtlar sunabilir.

Günümüzde Y. pestis’in hâlâ endemik olduğu bölgelerde, koyunların patojenin doğal rezervuarı olan kemirgenler gibi enfekte hayvanların leşleriyle doğrudan temas yoluyla enfekte olabildiği biliniyor. Koyunlar doğru şekilde kesilmez veya pişirilmezse, bu durum insanlarda yerel veba salgınlarını tetikleyebilir.

Böyle bir senaryo, tarihöncesinde LNBA vebasının yayılmasını da açıklayabilir; insan ve koyun enfeksiyonlarını birbirine bağlayabilir.

“Sintashta-Petrovka kültürü, yenilikçi at teknolojilerinin de yardımıyla geniş otlaklarda yaptıkları yaygın hayvancılıkla ünlü. Bu durum, onların hayvanlarının Y. pestis ile enfekte olmuş yabani hayvanlarla temas etmesi için bolca fırsat sunuyordu” diyor Christina Warinner. “O andan itibaren, insana bulaşması çok kolay olmalıydı.”

Arkaim yakınlarındaki bir bozkırda otlayan bir koyun sürüsü, çobanların 4.000 yıl önce benzer sürüleri yönettiği yer. C: Taylor Hermes

Doğal seçilimin izleri, tarihöncesi Y. pestis rezervuarının hâlâ bilinmediğini gösteriyor

Koyundan elde edilen yeni Y. pestis genomunun, insanlardan elde edilmiş genomlarla birlikte analiz edilmesi, bu eski (ve muhtemelen soyu tükenmiş) veba soy hattının evrimsel dinamiklerinin daha iyi yeniden inşa edilmesini sağladı. Günümüzde bilinen Y. pestis soy hatları coğrafi olarak farklılık gösterirken, antik LNBA soy hattı herhangi bir zamanda yaklaşık 6.000 kilometrelik yayılım alanında oldukça benzerdi.

Yaşam döngüsündeki farklılıklar ve muhtemelen doğal seçilim bunda rol oynamış olabilir. Zira COVID-19’a neden olan SARS-CoV-2 gibi birçok iyi bilinen patojende, enfekte etme ve hastalık bulaştırma yeteneği daha yüksek olan yeni varyantlar ortaya çıkıp yayılabilir.

Ancak, böyle varyantlar bulmak yerine, çalışma beklenmedik şekilde tam tersini buldu: Antik soy hattı, güçlü kısıtlamalar altında evrimleşmişti. Özellikle bazı genlerin tekrar tekrar ve bağımsız olarak mutasyona uğradığı görüldü. Ancak bu paralel değişimler yalnızca doğrudan torunları olmayan enfeksiyonlarda görüldü; bu da muhtemelen geçmişteki zoonotik sıçramaların (spillover) genetik bir iziydi.

“Antik soy hattının, bugün hâlâ var olan Y. pestis’ten farklı olarak, yüksek evrimsel baskı altında geliştiğini gösterebiliyoruz. Ayrıca hem eski koyun hem de insan enfeksiyonları, büyük olasılıkla hâlâ bulunamamış olan bilinmeyen bir rezervuardan gelen izole zoonotik sıçramalar. Bu rezervuarı bulmak bir sonraki adım olmalı” diyor çalışmanın kıdemli yazarı ve MPIIB’de (Max Planck Enfeksiyon Biyolojisi Enstitüsü) Evrimsel Patojenomik Laboratuvarı başkanı Dr. Felix M. Key.

Bu yeni bulgulara rağmen, hâlâ çözülmemiş büyük sorular var. Örneğin, patojenin nasıl olup da kısa sürelerde bu kadar geniş bir alana yayıldığı bilinmiyor. Koyunların ve insanların hastalığı yayan başlıca aktörler olması olası görünmüyor; çünkü aynı döneme ait, neredeyse özdeş LNBA Y. pestis genomları, birbirinden binlerce kilometre uzakta bulunuyor — bu mesafeler, hasta insanlar ya da kara hayvanları için kat edilemeyecek kadar uzak.

Neyse ki, eski hayvan kalıntılarında patojen arayışı henüz yeni başlıyor — arkeolojik kazılar on binlerce hayvan kemiği ortaya çıkarabiliyor ve geçmiş kazılardan elde edilen örnekler hâlâ depolarda incelenmeyi bekliyor.

Key, “Bence, bu koleksiyonları incelemeye olan ilgi giderek artacak — bize hiçbir insan örneğinin veremeyeceği bilgiler sunuyorlar” diyor.


Max Planck Society. 11 Ağustos 2025.

Makale: Light-Maka, Ian, et al. (2025). Bronze Age Yersinia pestis genome from sheep sheds light on hosts and evolution of a prehistoric plague lineage. Cell.

Arkeofili editöryel servisi. İletişim: arkeofili@gmail.com

You must be logged in to post a comment Login