2015 yılında keşfedilen el değmemiş mezar, sadece savaşçının kalıntılarını değil, aynı zamanda antik Akdeniz’in ticaret ve kültürüne yeni bakış açıları kazandıran silahlar, altın ve mücevherleri de içeriyordu.
Güney Yunanistan’daki bir zeytinlik, Mayıs 2015’te arkeologların “Griffin Savaşçısı” olarak adlandırdıkları bir adamın mezarını ortaya çıkarmasıyla muhteşem bir keşfe sahne olmuştu. Eserlerle dolu mezar, efsanevi kahramanları Troya Savaşı’nda rol alan Miken kültürünün kökenlerine dair yeni bilgiler sunuyor.
Griffin Savaşçısı’nın mezarı, güney Yunanistan’ın Peloponez (Mora) Yarımadası’ndaki Pylos’un yakınında yer alıyor. Bölge 20. yüzyılda detaylıca kazıldığı için birçok kişinin keşfedilecek çok az şey kaldığına inanmasına sebep olmuştu. Bu sebeple, 2015 yılında savaşçının bozulmamış mezarının ortaya çıkarılması, uzmanları şaşırtmış ve sevindirmişti, çünkü antik Yunanistan’a yeni bakış açıları sağlamak için bulunmaz bir fırsattı.
Gerçekler ve kurgular
Dağlar ve engebeli kıyılar ülkesi olan Peloponez, tarih ve efsanenin birbirinden ayrılmasının bazen zor olduğu bir yer. Arkadya, Olympia, Argolis, Korint gibi şehir ve bölge adları büyük mitlerde, efsanelerde, şiirlerde ve oyunlarda karşımıza çıkıyor. Yarımada, MÖ 5. yüzyılda Pers İmparatorluğu’nun yenilgisinde önemli bir rol oynayan ve daha sonra eski müttefiki Atina’ya karşı silahlanan Sparta’ya da ev sahipliği yapıyordu. Atina’nın kısa altın çağını sona erdiren yorucu Peloponez Savaşı, büyük tragedya yazarlarını ve düşünürleri derinden etkilemişti. Nestor Sarayı ve Griffin Savaşçısı’nın mezarı, modern Pylos kenti yakınlarındaki Voidokilia sahilinin birkaç km kuzeyinde yer alıyor.
(İlgili: Yunanistan’daki 3500 Yıllık Savaşçının Yüzü Canlandırıldı)
Bu olaylardan yaklaşık bin yıl önce Peloponez, antik Yunan kültürlerinin en eskilerinden biri olan Miken uygarlığının kalbiydi. MÖ 1300 dolaylarında zirveye ulaşan Miken kültürü, günümüzde eski Yunan yazısının öncüsü olarak bilinen bir yazı sistemi kullanıyordu.
İlyada ve Odysseia destanlarını düşünmeden bu bölgedeki kalıntıları incelemek neredeyse imkansız. İkinci yüzyıl coğrafyacısı Pausanias, Mykenai’nin, Yunanların Troyalılara karşı lideri olan Agamemnon’a ev sahipliği yaptığına inanıyordu. Tarihçiler bu görüşü çürütse de günümüz arkeologları Miken tarihini giderek daha fazla açığa çıkarırken destanların romantizmi hala hayal gücünü renklendiriyor.
Peloponez Yarımadası’nın batı kıyısında yer alan Pylos’a gelince, Homeros’la paralellikler kaçınılmaz. İlyada’da “kumlu Pylos”, bir Yunan savaşçı-kral olan Nestor’un görkemli eviydi. Troya Savaşı’na katıldığında yaşlı bir adam olan Nestor, eve dönüp hayatına devam etmeyi başaran şanslı Yunanlardan biriydi. Odysseia’da Nestor, Yunanistan’ın Troya’ya karşı kazandığı zaferden beri kayıp olan babası Odysseus’u arıyan Telemakhos’u Pylos’ta ağırlıyordu.
1939’da Cincinnati Üniversitesi’nden Carl Blegen liderliğindeki bir ekip, modern Pylos’un kuzeydoğusunda bir sarayın kalıntılarını ortaya çıkardı. Kısa süre sonra kalıntıların Miken dönemine ait olduğu ortaya çıktı ve Pylos’un Homeros ilişkilendirmelerinin onuruna, bölge Nestor Sarayı olarak adlandırıldı.
İkinci Dünya Savaşı sebebiyle alandaki çalışmalar 1952’ye kadar durdu. Sonrasında 15 sezon boyunca devam eden kazıların sonucunda, Ege Tunç Çağı’nın en iyi korunmuş sarayı gün ışığına çıktı. Miken saraylarının çok işlevli doğasını yansıtan bir taht odası, hamamlar ve depolar ortaya çıkarıldı: dini bir merkez ve hasatları dağıtmak için depolarla birleştirilmiş bir kraliyet konağı. Arkeologlar, Nestor Sarayı’nın MÖ 1300 civarında Miken çağının gelişmesiyle aynı zamana denk geldiğini doğruladılar.
Yamaçlardaki saraya yakın, diğer keşifler daha erken bir aşamanın kanıtlarını da sundu. Sarayın kuzey doğusunda, 1930’larda tholos olarak bilinen arı kovanı formunda bir mezar bulunmuştu. Sarayın yapımından yaklaşık 200 yıl önceye dayanıyordu. Tarihçiler, bu erken Miken evresi hakkında daha fazla bilgi toplayabilmek için ek bulguları beklediler, ancak onlarca yıl boyunca büyük bir keşif yapılamadı.
Yeni keşif
2015 baharında Cincinnati Üniversitesi, profesörler Sharon “Shari” Stocker ve Jack Davis tarafından yönetilen Pylos’taki programına yeniden başladı. Dikkatlerini Nestor Sarayı bölgesinin kuzeydoğusundaki bir zeytinliğe odakladılar. Yüzeyin hemen altında duvar bulununca çok heyecanlanan ekip, yaklaşık 2.44 metre uzunluğundaki dikdörtgen bir yapının bölümlerini açığa çıkardı. Ekibin fark ettiği şey, Miken tarihinin başlarında uygulanan bir gömme yöntemi olan bir şaft mezardı.
Günümüze sağlam bir şekilde ulaşan mezardaki kırık bir levha ile kaplı (büyük olasılıkla bir deprem nedeniyle çökmüş) oda hala insan kalıntıları, silahlar, kaplar ve mücevherler de dahil olmak üzere mezar eşyaları içeriyordu. Mezar odasındaki en özgün eşyalardan biri olan griffinle süslenmiş fildişinden plaka, kalıntıların sahibine verilecek isim için ilham verdi: Griffin Savaşçısı. Toprak yavaş yavaş mezarın girişini kapatmış ve binlerce yıl boyunca yağmacılara karşı doğal bir koruma sağlamıştı.
Plakayı kaldıran ekip, mezar eşyalarının miktar ve kalitesinin tüm beklentileri fazlasıyla aştığını tespit etti. Yanında çok sayıda bronz silah bulunmuştu: bir hançer, uzun bir kılıç, oldukça bozulmuş zırh kalıntıları, yaban domuzu dişlerinden yapılmış bir miğfer ve altın kaplama kabzası olan bir metreden uzun büyük bir kılıç.
Araştırma tamamlanmış olmaktan uzak olsa da, ilk analizler Griffin Savaşçısı’nın 30’lu yaşlarının başında, boyu 1.50 ila 1.80 metre arasında bir adam olduğunu belirledi. Kalıntıların kötü durumundan dolayı ölüm nedeni belirlenemedi. Bir kefene sarılı olan kalıntılar, ahşap bir lahit içerisindeydi. Mezar, İlyada ve Odysseia’daki tanımlamaların aksine, o dönemde Miken cenaze uygulamalarının ölü yakma değil, gömme olduğunu ortaya koyuyor.
Ekip, mezarı ve içindekileri mümkün olduğu kadar kesin bir şekilde tarihlendirme çabasına girişti. Normalde, bu tür mezarlarda bulunan seramikler arkeologların tarihi hesaplamasına yardımcı olur, fakat bu mezarda hiç seramik malzeme bulunmuyordu. Ancak mezarın etrafındaki toprak analizi, mezarın Geç Tunç Çağı’nın başlangıcına tarihlendiğini ve Nestor Sarayı’ndan daha eski olduğunu doğruladı. Stocker ve Davis, Griffin Savaşçısı’nın mezarının muhtemelen MÖ 1500 ile MÖ 1450 yılları arasında inşa edildiğine inanıyor.
Girit bağlantısı
Mezardan yaklaşık 1.400 nesne çıkarıldı. Birçoğu yakındaki Chora Arkeoloji Müzesi’nde sergilenmek üzere restore ediliyor. Bulunan ametist, yeşimtaşı, kehribar ve akik gibi yüzlerce değerli taş arasında özellikle ilgi çekici olan, antik çağda hasar ve onarım belirtileri gösteren örgülü bir kolyeydi. Mısır yapımı kolyede fayanstan bir boncuk bulunuyordu. Arkeologlara göre, sahibinin boynundan koparılmış ve daha sonra savaşçıyla birlikte gömülmeden önce onarılmış bir savaş ganimeti olabilirdi. Altı gümüş fincan ve yemek amaçlı birkaç bronz kap, ayrıca birkaç fildişi tarak ve bir ayna da bulundu.
Bu muhteşem eserler, güzel olmanın ötesinde; Mikenlerin başka bir kültürle, Minos medeniyetiyle etkileşiminin kanıtı. Eserlerin çoğu, Minos uygarlığına ev sahipliği yapan, Pylos’un yaklaşık 160 km güneyindeki büyük bir ada olan Girit’ten. Bu eşyalar arasında, tipik olarak Girit’e özgü ritüel sahnelerin gravürlerini taşıyan altın mühür yüzükleri bulunuyordu. Mezardaki yaklaşık 50 değerli taş da boğa gibi yaygın Minos motifleriyle süslenmişti.
Minos Girit’inin en parlak dönemi MÖ 17. yüzyılda, Mikenlerinkinden önceydi. Minos kültürünün Mikenler üzerindeki etkisi o zamandan itibaren yazı yoluyla kurulmuştu. Mikenler, Pylos’taki Nestor Sarayı ve Mykenai’deki tabletlerde bulunan Linear B adlı bir sistem kullanıyordu. Artık Linear A olarak bilinen daha eski bir Minos alfabesinden evrimleştiği biliniyor. Nestor Sarayı 1950’lerde kazılırken, İngiliz arkeologlar Linear B’yi deşifre ettiler. Bilim insanları o zamandan beri Lineer B ile yazılmış Pylos tabletlerinin idari ve tarımsal verileri kaydettiğini belirlediler.
Mezardan çıkan belki de en istisnai parça olan Savaş Akik Taşı, bu antik kültürlerin iç içe geçmiş etkilerini gözler önüne seriyor. Mezardan çıkarıldıktan sonra taşın temizlenmesi ve korunması yaklaşık bir yıl sürdü, ancak sonuç şaşırtıcıydı. Tüm antik çağlardan kalma en zarif sert taş oymalarından biri olarak kabul edildi. 2,5 santimetreden biraz daha uzun olan bu küçük, yarı değerli taş, iki savaşçı arasındaki hararetli bir çarpışmanın ince detaylı bir tasvirine sahip. Bir asker rakibinin boynunu delmeye hazırlanırken, düşmüş bir silah arkadaşı ayaklarının altında yatıyor.
Arkeologlar, Savaş Akikinde tasvir edilen silahların, diğer Miken mezarlarından çıkarılan nesnelerle tam olarak eşleştiğini belirtiyor. Savaş sahnesi, saraylardaki seramik ve freskler gibi diğer çağdaş sanat eserlerinde tasvir edilenlere de benziyor. Benzerlikler, arkeologların muhtemelen Girit’te çalıştığına inandıkları Savaş Akik Taşı’nın yaratıcısının bu sanat eserlerine ve savaş sahnelerine aşina olduğu fikrini destekliyor. Örtüşme, Minos ve Miken kültürlerinin bir dereceye kadar iç içe geçmiş olduğunu gösteriyor. Büyük olasılıkla kaya kristalinden bir büyüteç yardımıyla gerçekleştirilen işin şaşırtıcı, milimetrik hassasiyeti, eseri bir başyapıt haline getiriyor.
Yunan tarihinin bu erken dönemine ait bozulmamış bir mezar dikkate değer bir bulgu ve Griffin Savaşçısı’nın mezarının içeriği, anakara Yunan ve Girit kültürleri arasındaki bağlantıları açıkça ortaya koyuyor. Muhteşem silahlar, mücevherler ve sanat eserleri, Miken seçkinlerinin, kültürlerinin erken evrelerinde Minos sanatsal etkilerini benimsediklerini doğruluyor.
İhtişam ve düşüş
Griffin Savaşçısı’nın keşfi, arkeologlara özellikle ilginç bir kavşakta yaşayan bir birey sunuyor. Minos uygarlığı, Miken uygarlığı yükselirken zayıflamaya başlamıştı. MÖ 1600 civarında, yakındaki Santorini olarak da bilinen Thera adasında gerçekleşen büyük bir volkanik patlama Minos uygarlığını altüst etti. İki yüzyıl sonra, Griffin Savaşçısı’nın muhtemelen yaşadığı zamanlarda, Girit, onu daha da zayıflatan başka bir doğal felakete maruz kaldı (bazı tarihçiler başka bir patlama veya belki bir depremden şüpheleniyor).
Ada, Minos kültürünün Yunan anakarasına geri götürdükleri yönlerine hayran kalmaya ve benimsemeye devam eden Mikenler tarafından istila edildi. Araştırmacılar, belki de Griffin Savaşçısı’nın adanın fethinde yer aldığını ve mezarında bulunan hazinelerle dolu olarak Pylos’a döndüğünü tahmin ediyor. Öte yandan, bunun tam tersi olması da ilginç bir olasılık: Peloponez’e yerleşen ve Minos ve Miken geleneklerini harmanlayan bir Minoslu.
Miken dönemi MÖ 1200 civarında sona erdi. Pylos’unki de dahil olmak üzere büyük sarayları kullanılmaz hale geldi ve yıkıldı. Yüzlerce yıllık kültürel geri çekilmeden sonra, Yunan dünyası ancak MÖ sekizinci yüzyılda kendini yeniden ortaya koymaya başladı. Yunan alfabesi ortaya çıktı ve Homeros destanları bestelendi. Antik Yunanistan, başlangıçları artık Pylos’un Griffin Savaşçısı’nı zenginleştiren ve yücelten dünyaya kadar izlenebilen bir dönem olan Altın Çağı’na doğru ilerliyordu.
National Geographic. 4 Ağustos 2022.
You must be logged in to post a comment Login