Yaklaşık 25.000 yıl önce bir geyik dişi kolye ucuna sızan DNA, onu takan kadın hakkında önemli ipuçları verdi.
Eski eserlerden DNA elde etmek için kullanılan zararsız yeni bir teknik, onları yapan veya takan insanlar hakkında bize benzeri görülmemiş bilgiler veriyor.
25.000 yıl önce bir kolye olarak takılan söz konusu diş, muhtemelen kişinin göğsüne ve boynuna yaslandığı için terinden DNA emmişti.
Leiden Üniversitesi’nden Marie Soressi ve meslektaşları, geliştirilmesi sekiz yıl süren yeni bir süreçle bu DNA’yı dişe zarar vermeden çıkarmayı başardılar. Soressi, tekniğin, eski popülasyonların sosyal gelenekleri ve cinsiyet rolleri hakkında benzeri görülmemiş ayrıntıları ortaya çıkarabileceğini söylüyor.
(İlgili: Dünyada Hiç Bu Kadar Neandertal DNA’sı Var Olmamıştı)
Soressi, “İlk kez bir objeyi bireyler ile ilişkilendirebiliyoruz. Peki, örneğin kemik iğneleri sadece kadınlar tarafından mı yapılıyor ve kullanılıyordu, yoksa erkekler de mi kullanıyordu? Ya da kemik uçlu mızraklar sadece erkekler tarafından mı yapılıyor ve kullanılıyordu, yoksa kadınlar da kullanıyordu? Bu yeni teknikle nihayet bunu konuşmaya ve bireylerin biyolojik cinsiyetlerine veya genetik kimliklerine ve aile ilişkilerine göre rollerini araştırmaya başlayabiliriz.” diyor.
Bilim insanları sıklıkla eski aletlerin, silahların, süs boncuklarının ve diğer el yapımı eserlerin onlara dokunan insanlardan DNA içerdiğinden şüphelenirler. Ancak DNA’yı bu nesnelerden çıkarmak tipik olarak analiz için bölümlerin çıkarılması anlamına gelir ve bu da kalıcı hasara neden olur. Soressi, “Bunu kesinlikle yapmak istemedik.” diyor.
Soressi ve meslektaşları, eski eserlerden onları yok etmeden DNA’nın çıkarılıp çıkarılamayacağını görmek için, Fransa’daki Paleolitik mağaralardan daha önce kazılmış 10 eser üzerinde çok sayıda kimyasal ve ısıtma sistemi kombinasyonunu test ettiler.
Bunları bir sodyum fosfat solüsyonuna yerleştirmenin ve sıcaklığı kademeli olarak 21°C’den 90°C’ye yükseltmenin, örneklere zarar vermeden nispeten büyük miktarlarda insan DNA’sının salınmasına yol açtığını buldular.
Ekip daha sonra bu prosedürü mağaralardan birinden çıkarılan 15 kemik örneği üzerinde test etti. Soressi, yaptıkları genetik dizilemenin birçok farklı insandan (muhtemelen eserler üzerinde yıllarca çalışmış bilim insanları ve teknisyenler) DNA’yı ortaya çıkardığını söylüyor.
Bu tür modern DNA kontaminasyonundan kaçınmak için araştırmacılar, tekniklerini steril eldivenler ve yüz maskeleri takan Rusya ve Bulgaristan’daki meslektaşları tarafından kazılan dört diş takı üzerinde denediler. Analizleri, çoğunlukla takı yapmak için kullanılan türlerle eşleşen hayvan DNA’sını ortaya çıkardı.
Bununla birlikte, Rusya’daki Denisova mağarasından bir diş takı, aynı zamanda, esasen tek bir bireye ait olan insan DNA parçalarını da içeriyordu. Dişin ait olduğu geyiğe (Cervus canadensis) ek olarak, araştırmacıların bir dişi Homo sapiens’i pozitif olarak tanımlamasına yetecek kadar genetik materyal vardı.
Soressi, “Bu insan, kolyeyi kendisi yapmış olsaydı, DNA’sını kolyeye sürmüş olabilir, ancak geri kazanılan büyük miktardaki DNA, onu takanın kendisi olduğunu gösteriyor.” diyor. “Gözenekli bir malzeme olarak, bu diş muhtemelen ter içinde kalıyordu. İnsan DNA’sını içine çeken ve 25.000 yıl boyunca orada tutan bir sünger görevi gördü.”
DNA, kadının şimdiye kadar sadece 1500 kilometre doğuda bulunan eski bir kabile ile yakından ilişkili olduğunu gösterdi.
Tel-Aviv Üniversitesi’nden Daniella Bar-Yosef Mayer, kısmen eski takıların amacını açıklamaya yardımcı olabileceği için makaleyi “çok heyecan verici” buluyor. Örneğin, giyen kişinin veya grubunun kimliği veya medeni durumu hakkında bir ipucu verebilir. “Bunları erkekler, kadınlar veya bu türün veya başka bir türün çocukları veya farklı yaş grupları üzerinde farklı bağlamlarda bulursak, bu bize bunların ne anlama geldiğine dair daha iyi ipuçları verebilir.”
Bu teknik ayrıca, belirli eserlerin Homo sapiens veya Neandertaller tarafından yapılıp yapılmadığına dair uzun süredir devam eden bilimsel tartışmaların çözülmesine de yardımcı olabilir.
Kansas Üniversitesi’nden David Frayer, çalışmanın dünyanın dört bir yanındaki müze eserlerinin DNA analizlerine kapı açabileceğini söylüyor.
“Küratörler, ‘ekstraksiyon’ ne kadar küçük olursa olsun, örneklerinin DNA analizi için hasar görmesine izin verme konusunda genellikle tereddütlü davranırlar. Bu makalenin mutlak gücü, prosedürlerinin bunu aşmış olması. Uzun zaman önce temizlenmiş örneklere genişletilebilirse, bu antik DNA çalışmaları için büyük bir sıçramayı temsil eder.”
New Scientist. 3 Mayıs 2023.
Makale: Essel, E., Zavala, E.I., Schulz-Kornas, E. et al. (2023). Ancient human DNA recovered from a Palaeolithic pendant. Nature.
You must be logged in to post a comment Login