Kaçırmış olanlar için 2025’in Haziran ayında Türkiye’de ve dünyada dikkat çeken arkeolojik keşifleri bu listede derledik.
10- Kore’de Böcek Kanatlarıyla Süslenmiş 1.400 Yıllık Taç
Güney Kore’de parıldayan bir böceğin kanatlarıyla süslenmiş, Silla dönemine ait 1.400 yıllık bir taç bulundu.
Gyeongju’da kazılan mezarda 6. yüzyıla ait çok sayıda süs eşyası bulunuyordu. Kazılarda altın küpeler, kolyeler, gümüş kemer, gümüş bilezik, boncuklu bilezik, birkaç gümüş yüzük, bronz ayakkabılar ve bir taç ortaya çıkarıldı. Arkeologlar, 1.400 yıllık bu tacın Gyeongju bölgesinde şimdiye kadar bulunmuş en görkemli taç olduğunu fark etti. Ancak konservasyon çalışması için gönderildiğinde, ilk değerlendirmelerinin bu gösterişi tam olarak yansıtmadığı ortaya çıktı. Yetkililere göre, antik taç aslında mücevher böceği (jewel beetle – Chrysochroa fulgidissima) kanatlarıyla süslenmişti ve bazıları hâlâ orijinal yerindeydi.
Detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.
9- Şimdiye Kadar Bilinen Eski Bumerang
Polonya’da keşfedilen oyma bir mamut dişi üzerine yapılan yeni bir analiz, bunun dünyanın bilinen en eski bumerangı olabileceğini gösteriyor.
“Mamut dişi nesne, bugün Avustralya’nın Queensland bölgesindeki Aborjinler tarafından kullanılan bumerangların tüm özelliklerine sahip. Yay biçimindeki şekli, düz-bombeli kesiti ve boyutları, geri dönmeyen Queensland bumeranglarıyla örtüşüyor. Hilal biçimindeki eser — yaklaşık 72 santimetre uzunluğunda — güney Polonya’daki Obłazowa Mağarası’nda, insan kemikleri, tilki dişlerinden yapılmış kolyeler ve taş aletlerle birlikte, kırmızı aşı boyasıyla kaplı halde bulundu.
Detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.
8- 140.000 Yıllık Mezardaki Çocuk, Melez Çıktı
Dünyanın bilinen en eski ölü gömme alanında bulunan küçük bir çocuk, muhtemelen Neandertal ile modern insan meleziydi.
Yaklaşık 100.000 yıl önce, Levant bölgesindeki tarihöncesi insan grupları ölülerini gömmeye başladı. Bu durum, türümüzün tarihinde bilişsel ve davranışsal anlamda en önemli sıçramalardan birine işaret ediyor. Ancak bu ilk mezar kazıcılar tam olarak bizim gibi değildi. Yeni bir araştırma, dünyanın bilinen en eski mezarlığında bulunan küçük bir çocuğun Neandertal ile modern insan melezi olabileceğini ortaya koyuyor.
Detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.
7- 5.000 Yıllık Kayıp ‘Mısır Mavisi’ Rengi Geri Döndü
Binlerce yıl önce oldukça popüler olan ama zaman içinde unutulan ‘Mısır mavisi’ pigmentinin tarifi, modern bilim sayesinde yeniden keşfedildi.
Bu etkileyici pigment, Antik Mısır’da duvar resimlerinden heykellere kadar birçok eseri süsleyen, dünyanın bilinen ilk sentetik pigmentiydi. Ama tarifi zaman içinde kayboldu… Ve şimdi, 5.000 yıl sonra, modern bilim bu kayıp rengi yeniden canlandırdı! Araştırmacılar, 12 farklı tarif deneyerek bu pigmenti antik yöntemlerle yeniden üretti. Mavi rengi veren bileşenler aslında karışımın sadece yarısıydı. Gerisi? Geri kalan bileşenlerin ne olduğu ise neredeyse fark etmiyor!
Detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.
6- Amazon’da İnsan ve Kaplumbağa İçeren Dev Urneler
Brezilya Amazonları’nın ücra bir köşesinde bir ağaç devrildiğinde, köylüler köklerinin altından çıkan büyük ve garip nesneleri fark etti.
Brezilya Amazonları’nın derinliklerinde bir ağaç devrildi… Ve köylüler, köklerin altından çıkan devasa kapları fark etti. Daha sonra olay yerine gelen arkeologlar, bunların insan ve kaplumbağa kalıntıları içeren 2.000 yılı aşkın cenaze urneleri olduğunu ortaya çıkardı! Cochila Gölü’nde, yapay adalar üstüne inşa edilmiş bu mezarlar, 40 cm derinliğe gömülmüştü ve seramik kapakları yoktu (belki organik malzeme ile mühürlüydü). Ayrıca içlerinde balık, kaplumbağa ve insan kemikleri vardı.
Detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.
5- Gordion’da 2.700 Yıllık Kraliyet Mezarı
Ankara’daki Gordion Antik Kenti’nde, MÖ 8. yüzyıla tarihlenen bir tümülüs açıldı!
Yaklaşık 60 metre çapındaki tümülüsün içinden çıkan 100’den fazla arkeolojik eser arasında, bronz kazanlar, tütsülükler, üç ayaklı çömlekler ve ketenle sarılmış nadir bir bronz testi yer alıyor. Antik kentte kazılan 47. tümülüs olan “T26” tümülüsünde 3,1 metreye 2,8 metre boyutlarında, ahşap konstrüksiyonlu bu mezar odası, Frig ölü gömme geleneklerine ve Gordion’un siyasi tarihine ışık tutan dikkat çekici buluntular sundu. Bu mezar, Friglerin şimdiye kadar bulunan en eski kremasyon mezarı. Arkeologlar, mezarın Midas’ın ailesinden birine ait olabileceğini düşünüyor.
Detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.
4- Eskişehir’de 5.000 Yıllık Ekmek Bulundu ve Yeniden Üretildi
Eskişehir’deki Küllüoba Kazısı’nda bulunan ve 5.000 yıl öncesine tarihlenen bir ekmek, yeniden üretildi.
Kazılarda nadiren saptanabilen organik kalıntılar içerisinde sayılabilecek bu ekmek üzerinde yapılan detaylı analizler; mayalanmış, pişirilmiş ve formunu korumuş olması açısından onun özgün bir örnek olduğunu ortaya koydu. İlk Tunç Çağı’nın başına tarihlenen, kabaca 5.000 yıl önceki bir evin arka odasında, kapı eşiğine yakın bir konumda bulunan bu örnek, büyük olasılıkla bir ritüelin parçası olarak oraya bırakılmıştı. Çalışmalar sırasında ekmeğin bir parçasının özellikle koparıldığı ve yakıldığı belirlendi. Analizler ayrıca ekmeğin içerisinde büyük oranda gernik buğdayı ve daha az miktarda mercimek bulunduğunu gösterdi. Ekmeğin üzerinde bulunan ve yapının bu evresini tamamen kapatan 50 cm kalınlığındaki steril kırmızı renkli toprak katmanı sayesinde, üstteki yapı evresinde zarar görmeden günümüze ulaşabilmişti. Ve sonra Eskişehir Halk Ekmek Fabrikası, bu buluntudan esinlenerek “Küllüoba Ekmeği” adıyla yeni bir ürün üretti.
Detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.
3- ‘Ejderha Adam’ Kafatası, Denisovalı Olarak Tanımlandı!
Çin’de bulunan ve 2021’de Homo longi yani “Ejderha Adam” olarak adlandırılan gizemli kafatası, yapılan yeni analizlerle Denisovalı olarak tanımlandı!
DNA bu kez doğrudan kemikten değil, dişlerdeki tartardan ve kulak kemiğindeki proteinlerden okundu. Bilim insanları nihayet “Denisovalılar neye benziyordu?” sorusuna somut bir yanıt buldu: Ejderha Adam gibi! Harbin kafatası, şimdiye dek bulunan en eksiksiz Denisovalı fosili olabilir. Homo sapiens, Neandertaller ve Denisovalılar bir zamanlar aynı dünyada, yan yana yaşıyordu. Aralarında sınırlar yoktu, birbirleriyle çiftleşiyorlar ve ürüyorlardı. Sanatçı John Gurche, “Ejderha Adam” kafatasından yola çıkarak Homo longi’nin 146.000 yıl önce Orta Pleistosen döneminde yaşadığı dönemde nasıl göründüğünü tasvir eden bu modeli yarattı.
Detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.
2- Çatalhöyük’te Kadın Merkezli Yaşama Dair Uygulamalar
Yeni bir genom çalışması, Çatalhöyük’te biyolojik akrabalıktan çok topluluk bağlarının önemsendiğini ve kadınların yaşam örgüsünün merkezinde yer aldığını gösteriyor.
Araştırmacılar, Neolitik döneme tarihlenen Çatalhöyük’te 400’den fazla iskeletin DNA analizini yaptı. Bulgulara göre, aynı evde gömülü kişilerin çoğu genetik olarak akraba değildi. Ancak bu bireyler benzer biçimde beslenmişti; yani muhtemelen birlikte yaşamış, birlikte gömülmüşlerdi. Bu durum, aile kavramının biyolojik bağlardan ziyade birlikte yaşama dayandığını düşündürüyor. Genetik bağlar çoğunlukla anneler üzerinden kurulmuştu. Kadınlar evde kalırken, erkeklerin başka hanelere geçtiği anlaşılıyor. En dikkat çekici bulgulardan biri de çocuk mezarlarında ortaya çıktı: Kız bebekler, erkek bebeklere kıyasla beş kat daha fazla mezar hediyesiyle gömülmüştü. Bu da, doğuştan itibaren kadınlara tanınan ayrıcalıklı konuma işaret ediyor olabilir.
Detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.
1- İthaka’da Troya Savaşı’nın Efsanevi Kahramanı Odysseus’un Tapınağı!
Homeros okuduysanız, Odysseus’u tanıyorsunuzdur: İthaka’nın kurnaz kralı, Troya Atı’nın fikir babası, denizlerin azgın dalgalarında on yıl boyunca eve dönmeye çalışan bir yolcu.
Şimdi ise, bu büyük anlatının sadece dizelerde yaşamadığı ortaya çıktı. Çünkü İthaka’da, kayalık bir tepenin yamaçlarında, Odysseus’a adanmış gerçek bir tapınak bulundu. Söz konusu tapınak, İthaka’nın kuzeyindeki Agios Athanasios bölgesinde sürdürülen kazılarda, “Homeros’un Okulu” olarak bilinen alanda ortaya çıkarıldı. Alanda yapılan kazılarda, üzerinde “ΟΔΥCCEOC” ve “ΟΔΥCCEI” yazılı 14 kiremit ve yazıtlı parçalar ile küçük bronz bir Odysseus büstü bulundu. Odysseus’un gerçek olup olmadığı yüzyıllardır tartışılıyor. Ama bu keşif, önemli bir gerçeği daha öne çıkarıyor: Gerçek olmasa bile insanlar ona inandı. Bu da Homeros’un anlatılarının antik Yunan dünyasında yalnızca sözlü değil, fiziksel bir gerçeklik haline geldiğini gösteriyor.
Detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.
You must be logged in to post a comment Login