Kaçırmış olanlar için 2024 yılının Ocak ayında, Türkiye’de ve dünyada dikkat çeken arkeolojik keşifleri bu listede derledik.
10- Avcı-Toplayıcılar Aslında Çoğunlukla Toplayıcıydı
Eski insanlar için kullanılan “avcı-toplayıcılar” tanımı, en azından And Dağları’ndakiler için “toplayıcı-avcılar” olarak değiştirilebilir.
Atalarımızın yüksek proteinli, et ağırlıklı bir diyetle yaşadıkları yönündeki yaygın görüşü çürüten arkeolojik bulgulara göre, ilk avcı-toplayıcılar çoğunlukla bitki ve sebze yiyordu. Peru’da, And Dağları’ndaki iki mezar alanından 9.000 ila 6.500 yıl öncesine tarihlenen 24 bireyin kalıntılarından elde edilen kanıtlar, yabani patateslerin ve diğer kök sebzelerin tarımsal yaşam tarzına geçişten önce baskın bir beslenme kaynağı olabileceğini öne sürüyor.
Detaylı bilgi için tıklayın.
9- Büyük İskender’in Tümülüsteki Aile Bireylerinin Kimlikleri Belli Oldu
Yıllar süren spekülasyon ve tartışmaların ardından nihayet Büyük İskender’in ailesine ait üç mezarın sahiplerinin kimlikleri belirlendi.
İlk kez 1977’de kazılan mezarlar, şaşırtıcı derecede zengin mezar eşyaları içeriyordu. Ancak, gömülen kemiklerin İskender’in yakın akrabalarına ait olduğuna dair hiçbir şüphe olmasa da, bilim insanları neredeyse yarım yüzyılı mezarlarda tam olarak kimin olduğu konusunda tartışarak geçirdiler. Şimdi ise bu kişilerin kimlikleri belli oldu. Kanıtlar, Mezar I’in Kral II. Philip’e, eşi Kleopatra’ya ve yeni doğan çocuklarına ait olduğu sonucunu destekliyor. Mezar II, Kral Arrhidaeus ve eşi Adea Eurydice’e aitti. Mezar III ise IV. İskender’e.
Detaylı bilgi için tıklayın.
8- Amazon Yağmur Ormanlarında Kayıp Şehirler Bulundu
Arkeologlar, Amazon yağmur ormanlarında yaklaşık 2.000 yıl önce en az 10.000 çiftçiye ev sahipliği yapan bir kayıp şehirleri ortaya çıkardı.
Lazer sensör teknolojisi, Ekvador’un yağmur ormanlarındaki toprak yığınlarını ve gömülü yol ağını ortaya çıkarıyor. Ekvador’daki bir dizi toprak tümsek ve gömülü yol, ilk olarak yirmi yılı aşkın bir süre önce fark edilmişti. Ancak o zamanlar tüm bunların birbirine nasıl bağlantılı olduğu anlaşılamamıştı. Lazer sensör teknolojisiyle yapılan son haritalama, bu alanların, And Dağları’nın ormanlık eteklerinde yaklaşık 1.000 yıl süren yoğun bir yerleşim ve bağlantı yolları ağının parçası olduğunu ortaya çıkardı. Araştırmacılar, yerleşimlerin yaklaşık MÖ 500 ila MS 300 ila 600 yılları arasında Upano halkı tarafından iskan edildiğini buldu; bu dönem, Avrupa’daki Roma imparatorluğuyla kabaca çağdaştı.
Detaylı bilgi için tıklayın.
7- Sakkara’da Mumya Maskeleri ve Sessizlik Tanrısı Heykeli Bulundu
Arkeologlar, Sakkara’daki kazılarda, Antik Mısır mezarları, mumya maskeleri ve ‘sessizlik tanrısı’ Harpokrates’in heykelini keşfetti.
Mısır’daki arkeologlar yaklaşık 1.800 ila 4.800 yıl öncesine ait bir dizi mezar keşfettiler. Bu mezarların bazılarında renkli mumya maskeleri ve hatta sessizlik tanrısının heykeli bile bulunuyordu. Ölülerin taktığı renkli mumya maskeleri Ptolemaios dönemine (MÖ 304 – 30) ve Roma dönemine (MÖ 29 – MS 641) tarihleniyor” diyor. Arkeologlar ayrıca, sessizlikle ilişkilendirilen bir çocuğa benzeyen Yunan tanrısı Harpokrates’i kaz binerken gösteren küçük bir heykel de buldular. Ekip ayrıca üzerinde “Heroides” adlı bir adama ait olduğunu belirten bir yazı olan bir mezar stelini ortaya çıkardı.
Detaylı bilgi için tıklayın.
6- 10.000 Yıllık “Sakız”, Kötü Ağız Sağlığını Gösteriyor
Yaklaşık 10.000 yıl önce güneybatı İskandinavya’da yaşayan avcı-toplayıcılar, diş çürümesi ve diş eti hastalığından muzdarip olabilir.
İsveç’in Huseby Klev kentinde kazılan ve 9.890 ila 9.540 yaşları arasında tarihlenen üç parça huş katranı (ısıtılmış huş ağacı kabuğundan yapılan bir madde) üzerinde bulunan DNA’nın dizilimi çıkarıldı. Örneklerin mikrobiyal profilleri, modern insan ağzında, eski insan diş plağında ve 6.000 yıllık çiğnenmiş huş katranı örneğinde bulunan mikroplara oldukça benziyordu. Bu, Huseby Klev’den alınan örneklerin insanlar tarafından çiğnendiğini gösteriyor. Araştırmacılar ayrıca, Treponema denticola, Streptococcus anginosus ve Slackia exigua gibi diş eti hastalıklarıyla ve Streptococcus sobrinus ve Parascardovia denticolens gibi diş çürüğüyle ilişkilendirilen çeşitli bakterilerin bolluğunun da ortaya çıkardı.
Detaylı bilgi için tıklayın.
5- Gizemli Antik Roma Objesinden Bir Tane Daha Bulundu
Kuzeybatı Avrupa’da şu ana kadar 100’den fazla on iki yüzlü obje bulundu, ancak arkeologlar hâlâ bunların ne için kullanıldığını bilmiyor.
Yaklaşık greyfurt büyüklüğündeki 12 kenarlı bir metal olan dodecahedron, geçen yaz Sheffield’ın yaklaşık 56 kilometre güneydoğusunda, bir çiftçinin tarlasında yaptığı kazı sırasında bulundu. Son 200 yılda kuzeybatı Avrupa’da 100’den fazla dodecahedron bulundu. Bu nesneler MS 1. ve 3. yüzyıllar arasına tarihleniyor ve yalnızca Roma İmparatorluğu’nun eski kuzey bölgelerinde bulundu. Dodecahedron, her yüzünde farklı boyutlarda delikler bulunan, genellikle bronz olan 12 kenarlı içi boş bir metalden oluşuyor. Bu delikler genellikle metale basılmış eşmerkezli halkalarla çevrili ve 12 yüzün buluştuğu her köşede bir çıkıntı bulunuyor. Ancak bunların hiçbirinde herhangi bir yazı yok ve Roma metinlerinde on iki yüzlü objelerin hiçbir tanımına rastlanmadı. Sonuç olarak, modern arkeologlar bunların ne için kullanılmış olabileceğini açıklayamıyor.
Detaylı bilgi için tıklayın.
4- MS Hastalığı Riski, 5.000 Yıl Önce Yamnaya Halkı ile Yayılmış
Antik DNA çalışmasına göre, multiple skleroz (MS hastalığı) riski taşıyan gen varyantlarını Tunç Çağı’ndaki Yamnaya halkı yaydı.
MS, vücudun kendi bağışıklık hücrelerinin beyne ve omuriliğe saldırdığı, kas sertliği ve yürüme ve konuşma sorunları gibi semptomlara yol açan bir hastalık. Güney Avrupa ile karşılaştırıldığında, Birleşik Krallık ve İskandinavya da dahil olmak üzere kuzeybatı Avrupa’da 100.000 kişi başına yaklaşık iki kat daha fazla multiple skleroz vakası görülüyor. Antik DNA, kuzey Avrupalıların neden diğerlerine göre daha yüksek multiple skleroz (MS hastalığı) riskine sahip olduğunu açıklamaya yardımcı oluyor: hastalık, yaklaşık 5.000 yıl önce bölgeye gelen ata binen sığır çobanlarının genetik mirasıydı. Araştırmacılar, Yamnaya adı verilen Tunç Çağı insanlarının, şu anda Ukrayna ve Rusya olan bozkırlardan kuzeybatı Avrupa’ya göç ettiğinde, günümüzde insanlarda multiple skleroz riskini artırdığı bilinen gen varyantlarını taşıdıklarını söylüyor.
Detaylı bilgi için tıklayın.
3- Cerne Abbas Devi, Hercules’ti ve Orduların Buluşma Noktasıydı
Dorset yamacındaki dev çıplak adam figürü, aslında Batı Sakson ordularının Vikingleri savuşturmak için bir toplanma noktasıydı.
Yüzyıllar boyunca tarihçiler ve arkeologlar, İngiltere’de kireçli bir tepeye oyulmuş devasa, çıplak, sopa tutan Cerne Abbas devinin kökenleri üzerinde kafa yordu. Bu figür bir Kelt tanrısı mıydı yoksa bir çeşit eski doğurganlık sembolü müydü? Yeni araştırmalar, Dorset’teki 60 metre uzunluğundaki figürün, bölgenin Viking savaşçıları tarafından saldırıya uğradığı bir dönemde Batı Sakson orduları için ilham verici bir toplanma noktası olabileceği sonucuna vardı.
Detaylı bilgi için tıklayın.
2- Ukrayna’da Boynunda Halkalar Olan 1.000 Yıllık İskeletler Bulundu
Ukrayna’da bin yıllık bir mezarlıkta, baltalar, kılıçlar, takılar ve ölülerin ayaklarının etrafında ahşap kovalar ortaya çıkarıldı.
11. yüzyıldan kalma mezarlık Kiev’in yaklaşık 80 kilometre güneyinde yer alıyor. Mezarlıktaki ölüler arasında hem erkek hem de kadınlar var. Ivakin ve Baranov, adamlardan bazılarının balta, mızrak ucu ve kılıç gibi silahlarla gömüldüğünü söylüyor. Kadınlardan birkaçı, yalnızca boyunlarda bulunan ve görünüşe göre o zamanlar bu bölgede bir tür sosyal işaret olan ayrıntılı boyun halkalarıyla gömülmüştü. Mezarlıktaki bazı kişiler ise ayaklarının dibinde ahşap kovalarla gömülmüştü. Arkeologlar, bunun da cenaze törenlerinin bir parçası olabileceğini düşünüyor.
Detaylı bilgi için tıklayın.
1- Kazakistan’da Göktürk Kağanını Tasvir Eden Altın Tokalar Bulundu
Kazakistan’da bulunan 1.500 yıllık altın tokalar, muhtemelen 6. yüzyılda yaşamış bir Göktürk kağanının bilinen en eski tasvirini içeriyor.
Kazakistan’daki arkeologlar, 1.500 yıllık bir mezarda, Göktürklerin büyük hanı veya kağanının bilinen en eski tasvirlerinin yer aldığı iki altın süs eşyası keşfettiler. Gösterişli altın plakalar, kutsal bir pozla tahtta görkemli bir şekilde oturan ve etrafı hizmetkarlarla çevrili taçlı hükümdarı tasvir ediyor. Buluntular, Kazakistan’ın Çin, Moğolistan ve Rusya Sibirya ile uzak doğu sınırlarına yakın Eleke Sazy bölgesinden geliyor. Altıncı yüzyıla ait Göktürk mezarı, muhtemelen Eski Türk dilinde bir “tegin” veya “prens” olan bir asilzadenin kalıntılarını barındırıyor. Bu kişinin mezar alanı yedinci yüzyılda ölen adamı tanrılaştıran bir kült anıt kompleksine dönüşmüştü.
Detaylı bilgi için tıklayın.
You must be logged in to post a comment Login