Arkeoloji adına birçok gelişmenin yaşandığı bir yılın ardından, 2019 yılında dünyadaki en dikkat çekici arkeolojik keşifleri seçtik.
Bu yılı da bu müthiş keşiflerle sonlandırıyor ve 2020 yılında heyecan verici keşiflerin devamını bekliyoruz.
10- Tibet’te 160.000 Yıllık Denisovalı Fosili Bulundu
Tibet’te, şimdiye dek Sibirya dışında keşfedilen ilk Denisovalı fosili bulundu.
Bulgular, soyu tükenmiş kuzenlerimizin, bizim türümüz gelmeden çok önce Tibet’te aşırı yüksek rakımda yaşadığını gösteriyor. Bu keşif, soyu tükenmiş kuzenlerimizin, düşündüğümüzden daha geniş bir alanda yaşadığını ve kökenlerimiz hakkında uzun süredir devam eden bir tartışmanın anlaşılmasına dair ipuçları veriyor. Bu keşif, soyu tükenmiş kuzenlerimizin, düşündüğümüzden daha geniş bir alanda yaşadığını ve kökenlerimiz hakkında uzun süredir devam eden bir tartışmanın anlaşılmasına dair ipuçları veriyor. Daha önce başka bir araştırmada, Tibet’teki insanların, kırmızı kan hücrelerinin düşük oksijen düzeyleriyle başa çıkmalarını sağlayan ve insanların yüksek rakımlarda yaşamalarına yardımcı olan belirli bir Denisovalı geni taşıdıkları tespit edilmişti.
9- Peru’da Bilinen En Büyük Çocuk Mezarlığı Bulundu
Peru’nun kuzeyindeki bir kıyı çölünde, yüzlerce yıl önce büyük bir kurban ayininde katledilmiş ve gömülmüş 227 çocuğun iskelet kalıntıları ortaya çıkarıldı.
Bulgu dünyadaki en büyük çocuk mezarlık alanını temsil ediyor ve şu ana kadar keşfedilen cesetler buzdağının görünen ucu olabilir. Muhtemelen 600 ila 800 yıl önce öldürülmüş olan çocukların bedenleri, günümüzde Peru’nun Huanchaco kasabasında denize dönük olarak gömülmüş bulundu. Burası bir zamanlar Kolombiya öncesi Chimú kültürünün tercih ettiği bir limandı. Chimu uygarlığı, yaklaşık olarak 900 yıllarında ortaya çıkan ve Peru’nun kuzey sahilinde 1475 civarında İnka İmparatorluğu tarafından fethedilene kadar varlığını sürdüren bir toplumdu. Huanchaco’daki çocuklar öldüklerinde 4 ila 14 yaşları arasındaydı ve bazılarının vücutlarında hala deri ve saç izleri var.
8- Filipinlerde Yeni İnsan Türü Keşfedildi
Filipinler’in en büyük adası Luzon’da, modern insanlarla aynı zamanda yaşamış yeni ve garip bir insan türü bulundu.
Bir mağarada bulunan insan fosillerinin arasında bulunan küçük azı dişleri, bu insanların küçük olduğunu gösteriyor. Kavisli parmakları ve ayak baş parmakları, ağaçlara tırmandıklarına işaret ediyor. Homo luzonensis adı verilen bu tür, Neandertaller ve Denisovalılar da dahil olmak üzere, dünyanın çok sayıda arkaik insanın yaşadığı ve Homo sapiens’in Güneydoğu Asya’ya ilk ayak bastığı zamanlarda, yani 50.000-80.000 yıl önce yaşamıştı. Keşif, alışılmadık bir başka eski insan türü olan ve Endonezya’daki Flores adasında bulunan küçücük Homo floresiensisleri anımsatıyor.
7- Nero’nun Sarayında Gizli Sfenks Odası Keşfedildi
Roma İmparatoru Nero’nun sarayının kalıntılarında, Kolezyum yakınlarındaki tepelerin altına gizlenmiş gizli bir tonoz keşfedildi.
Söz konusu oda yaklaşık 2.000 yıl boyunca saklı kalmıştı ve muhtemelen MS 65 ile MS 68 yılları arasına tarihleniyor. Sfenks Odası olarak adlandırılan oda, bir sfenks de dahil olmak üzere gerçek ve mitolojik yaratıkların duvar resimleriyle zengin bir şekilde süslenmiş. Kırmızı, yeşil ve sarı pigmentlerle boyanmış tonozlu oda, aynı zamanda bir centaur, Pan, sayısız bitki ve su süslemelerinin görüntüleri ve bir panter tarafından saldırıya uğrayan kılıç kullanan bir adamın sahnesi ile dekore edilmiş. Odanın kavisli tavanı 4.5 metre yüksekliğinde ve odanın çoğu hala toprak ile dolu.
6- Afrika Dışındaki En Eski Modern İnsan Yunanistan’da Bulundu
Araştırmacılar, Afrika dışındaki türümüzün en eski örneğini, yani bir modern insanı buldu ve tam 210.000 yıllık!
Yunanistan’da ortaya çıkan bir kafatası, Avrupa’nın Neandertaller tarafından iskan edildiği bir zamana, tam 210.000 yıl öncesine tarihlendi. Bu sansasyonel keşif, günümüzde yaşayan insanların DNA’sında hiçbir iz bırakmayan, Afrika’dan gelen insanların daha önce göç ettiklerini kanıtlıyor. Yunanistan’daki Apidima Mağarası’nda bulunan iki kafatasından daha tüm halde olanı bir Neandertal’e ait gibi görünüyor. Fakat diğeri, kafatasının arkası yuvarlak olması gibi modern insanların özelliklerine daha çok benziyor. Daha da ilginç olanı, Neandertal kafatası, 170.000 yıl öncesine aitti ve diğerinden daha genç! Ancak, Homo sapiens kafatası, en az 210.000 yaşındaydı. Yani Neandertal bireyden 40.000 yıl daha önce burada yaşamıştı. Bu tarih, kafatası parçasını sadece Avrupa’nın değil, Afrika dışındaki her yerdeki en eski modern insan fosili haline getiriyor.
5- Dik Yürüyen 11 Milyon Yıllık Maymun Fosili Bulundu
Yeni keşfedilen bir maymunun fosilleri, iki ayak üzerinde yürümenin nasıl ve ne zaman evrimleştiğine dair ipuçları verebilir.
11 milyon yıldan daha uzun bir süre önce, insan benzeri bacaklara ve maymun benzeri kollara sahip tuhaf bir maymun, ağaç dallarında geziniyordu. Bu çıkarım, bilim insanlarının Bavyera’da keşfedilen yeni bir fosil maymun türü hakkında topladıkları bilgilerden yapıldı. Bu maymun, şimdiye kadar hiç görülmemiş garip bir hareket etme yetisine sahip olabilir. Bulunan fosil, insan atalarının iki ayak üzerinde yürümeye nasıl evrimleştiğine ışık tutuyor. Bulgular aynı zamanda modern büyük maymunların atalarının hareket ederken kollarını tercih etmek için nasıl geliştiğine dair görüş de verebilir.
4- İmparatorluk Dönemi Romalıların Çoğu Ortadoğu Kökenli Çıktı
Roma ve çevresinde gömülmüş insanların Antik DNA’sı, imparatorluk döneminde bu insanların çoğunun Ortadoğu kökenli olduğunu gösterdi.
2.000 yıl önce, Roma sokakları antik dünyanın her yerinden insanlarla doluydu. İmparatorluğun ticaret yolları Kuzey Afrika’dan Asya’ya uzanıyordu ve her gün bazen isteyerek bazen de zorla yeni göçmenler geliyordu. Şimdi ise Antik DNA çalışması, bu çok uzak bağlantıların Romalıların genomlarına yazıldığını gösterdi. Şehrin erken dönemlerinden ve Batı imparatorluğunun 4. yüzyıldaki düşüşünden sonraki insanlar, genetik olarak diğer Batı Avrupalılara benziyordu. Ancak imparatorluk döneminde örneklenen sakinlerin çoğunda Doğu Akdeniz veya Orta Doğu soyları vardı. Çalışma, Roma’ya gelen göçmenlerin büyük çoğunluğunun Doğu’dan geldiğini öne sürüyor. Bu dönemden örneklenen 48 kişiden sadece ikisi Avrupa ile güçlü genetik bağlar gösterdi. Diğer ikisinin de güçlü Kuzey Afrika ataları vardı. Geri kalanlar, onları Yunanistan, Suriye, Lübnan ve Doğu Akdeniz ve Orta Doğu’daki diğer yerlere bağlayan atalara sahipti.
3- 6.000 Yıllık Sakızdan İnsan DNA’sı Elde Edildi
6.000 yıl önce İskandinavya’da yaşamış ve huş ağacı katranından bir sakız çiğnemiş kadının yüzü yeniden canlandırıldı.
Bilim insanları, bir kadının 6.000 yıllık “sakızda” bıraktığı diş izleri sayesinde, genetik kodlarını deşifre etmek için kullandıkları DNA elde edebildiler. Araştırmacılar, tüm bir antik insan genomunun, ilk kez insan kemiğinden başka bir şeyden elde edildiğini söylüyor. Kadın, Baltık Denizi’ndeki bir adada, MÖ 3.700 civarında yaşamıştı. Laktoz intoleransı vardı. Dişeti hastalığından muzdaripti ve yakın zamanda ördek ve fındık içeren bir öğün yemişti. Pek çok eski Avrupalı avcı-toplayıcı gibi, muhtemelen koyu tenli ve saçı mavi gözlüydü. Bununla birlikte Lola adı verilen birey hakkında bilmediğimiz şey, ne kadar süre yaşadığı ya da ne zaman öldüğü. Çünkü Lola hakkında bilinen tek şey, çiğnediği ve tükettiği küçük bir ağaç katranından elde edilen DNA’dan geliyor.
2- Antalya Açıklarında 3.600 Yıllık Batık Bulundu
Antalya açıklarında 3.600 yıllık, şimdiye kadar dünyadaki bilinen en eski ticari batık bulundu.
Söz konusu keşif, Antalya’nın batı sahilinde, Kumluca’daki Eski Likya Bölgesi sınırları içinde yapıldı. Bu yeni gemi batığı, muhtemelen ünlü Gelidonya ve Uluburun gemilerinden daha eskiydi ve MÖ 16. ila 15. yüzyıllara tarihleniyor. 12-14 metre boyutlarındaki geminin kargosu bakır külçelerden oluşuyordu. Ayrıca bulguların Akdeniz’de Geç Tunç Çağı deniz ticareti ağına ışık tutması bekleniyor. Şimdiye kadar batıkta yastık formlu 74 bakır külçe tespit edildi. Muhtemelen Kıbrıs’taki bakır madenlerinde işlenen bu bakır külçeler, dünyanın ilk endüstriyel ürünlerini oluşturuyor. Bundan önce dünyada bilinen yastık formlu bakır külçe sayısı sadece beşti. Geminin Kıbrıs yönünden batıya doğru seyir halindeyken fırtınaya yakalanıp kıyıya çarparak battığı düşünülüyor.
1- Endonezya’da Bilinen En Eski Resmedilmiş Hikaye Bulundu
Endonezya’da bulunan mağara resmi, hikaye anlatıcılığının en eski örneği ve dünyadaki en eski figüratif sanat eseri oldu.
Yaklaşık 44.000 yıl önce boyanmış bir av partisinin çarpıcı sahnesi, sanatın kökenlerinin tarihini yeniden yazmaya yardımcı oluyor. Yakın zamana kadar, insanların Avrupa’daki mağaralarda resim yapmaya başladığı düşünülüyordu. Örneğin, Fransa’daki Chauvet Mağarası’nın resimleri 37.000 yıl kadar önce yapılmıştı. Ancak birkaç yıl önce, bir grup bilim insanı Endonezya’daki mağara resimlerini tarihlemeye başladı ve binlerce yıl daha yaşlı olduklarını buldu. Resim karmaşık bir hikayeyi anlatıyor. Ormandaki bufaloları ve yabani domuzları mızrak ve iplerle takip eden minik avcılar. Asya’daki keşifler, insanların ne zaman ve nerede figüratif sanat yapmaya başladıkları hakkında bildiklerimizi daha da karmaşık hale getiriyor. Zikzaklar veya daireler gibi daha basit işaretlerin görüldüğü daha eski örnekler de var.
(2019 Yılında Türkiye’nin En Önemli 10 Arkeolojik Keşfi)
You must be logged in to post a comment Login