Bilgisayarlı tomografi yardımıyla, Mısır’da bulunan 2.000 yıllık çocuk mumyası hakkında birçok bilgi öğrenildi.
Antropologlardan oluşan bir ekip neredeyse bir metre uzunluğundaki beyaz düz kutuyu ihtiyatla kaldırarak, çalışanlardan birinin üniversitenin önüne park edilmiş aracının bagajına koydu. Bu strafor kutuda dikkat çeken hiçbir şey yoktu. Kutuyu hırsızların açgözlü bakışlarından korumak isteyen müze görevlilerinin istediği tam da buydu.
Kutuda, 2.000 yıllık bir hazine, Mısır’dan yolu aşıp Philadelphia’ya kadar gelmiş bir çocuk mumyası bulunuyordu.
Penn Müzesi koleksiyon müdürü James Mathieu durumu, “Ne yazık ki, eski eserlerin dünya çapında bir piyasası var. Bazı kıstaslara göre bu eserlere değer biçiliyor” diyerek açıklıyor. “O nedenle, değerli bir şey bulduğunuzu dünyaya haykırmayacak kadar akıllı olmak zorundasınız. Elinizdekini hedef haline getirmemelisiniz.”
(800 Yıllık Çocuk Mumyanın Modern Akrabaları Bulunacak)
Sabah saat 7.30 sularında, müze küratörleri ve antropologlar mumyalaşmış kalıntıları kısa bir yolculuğa çıkararak Philadelphia Çocuk Hastanesi’nin yükleme alanına götürdü. Mumya burada, kalıntılara BT, yani bilgisayarlı tomografi, uygulamayı kabul eden pediatrik radyolog Sabah Servaes tarafından karşılandı. Bu tomografi, hastanenin 163 yıllık tarihinde bir ilk olacaktı.
Penn Müzesi görevlileri bu antik kalıntılar hakkında zaten bir şeyler biliyordu. Mumyanın yüzüne örtülen alçı maske ve sarılı olduğu keten kefendeki süslemelerden yola çıkarak kalıntıların bir kız çocuğuna ait olduğu çıkarımında bulundular. MS 270 ila 280 yılları arasında yaşamıştı, Kral Tutankamon’dan kabaca 1000 yıl sonra doğduğu göz önünde bulundurulursa, “görece yeni bir mumya” olduğu söylenebilirdi. Kefenindeki üslup bu küçük kızın, Mısır’ın o dönemde Roma hâkimiyetinde olan bir bölgesinde yaşamış olduğunu işaret ediyordu.
Samanta Cox’un belirttiğine göre yaklaşık bir yıl önce yapılan X-ray taraması çocukta birtakım “iskelet anomalileri” olduğunu ortaya çıkarmıştı.
Cox bu durumu “Çocuk, 2 yaşındaymış gibi gözüküyor, ancak iskelet gelişimi, diğer bir deyişle diş ve kemiklerinin büyüklüğü, daha çok 5 yaşındaki bir çocuğunki gibi. Bir tür cücelik söz konusu olabilir.” diyerek açıklıyor.
Mumya hakkında öğrenecek daha çok şey olduğuna inanan Cox ve meslektaşları 3-D görüntülemeler sağlayabilecek BT’nin bu küçük kız çocuğunun nasıl öldüğünü veya herhangi bir hastalıktan muzdarip olup olmadığını açıklığa kavuşturabileceğini ümit ediyor.
Mumyadaki bazı organların tamamen yok olmadan günümüze ulaşabilmesinin muhtemelliği ümitleri artırıyor.
Penn Müzesi yardımcı küratörü ve aynı zamanda Mısırbilimci Jen Wegner, “Antik Mısırlılar, 5000 yıl boyunca özgün bir mumyalama biçimi uyguladılar. Kişinin yaşam gücünün öldükten sonra bedenine geri döneceğine inandıklarından bedeni koruyabilmek için akıl almaz çabalar sarf ettiler” diyor.
“Bu mumyalama biçiminde, iç organlar çıkarılıyor ve beden yaklaşık 70 gün tuza gömülerek kurutuluyordu. Daha sonra, kuruyan beden “yağlarla kutsanıyor” ve ölüyü koruyacağına inanılan süslemelerle bezenmiş keten bezlere sarılıyordu.”
Güvenlik görevlileri Philadelphia Çocuk Hastanesi’nin yükleme alanından yer yer mavi çarşafla kaplı bir çocuk sedyesi çıkardı. Wegner ve Mathieu mumyayı arabanın bagajından sedyeye dikkatle taşımıştı. Mumyayı ikinci kattaki radyoloji bölümüne getirmek için özel bir asansör kullanılmak istendi, ancak olmadı. Bunun yerine, hastanenin ara
kasındaki diğer giriş kapısı kullanıldı.
Müzenin pazarlama ve iletişim müdürü Yael Eytan mumyayı hastaneye sokarken yaşanan karmaşayı “2000 yıldır beklemiş, biraz daha bekleyebilir diye düşündük” diyerek esprili bir dille açıklıyor.
Gözüyle kutuyu işaret ederek “Lanetli olabilir mi?” diye soran Wegner’e Cox, “Lanetli olmak için çok küçük” diyerek cevap veriyor.
Radyoloji bölümüne çıkarıldığında, müze görevlileri kutuyu açarak, hava baloncuklu paketi ve pelür kağıdını çıkardı. Kutu açılıp paketler çıkarılınca süslü maskesi ve üzerinde çakal şeklindeki cenaze tanrısı Anubis ve doğan şeklindeki ölüm tanrısı Sokar’ın imgeleri, ayrıca doğum ve yeniden hayata gelmenin bir simgesi olan lotus çiçekleriyle bezenmiş kefeniyle uzanmakta olan küçük mumya da gözler önüne serilmiş oldu.
Mor eldivenlerini takarak göreve hazır hale gelen Philadelphia Çocuk Hastanesi radyoloji teknisyeni Felicia Williams, mumyayı yerleştirdikten sonra BT makinesini çalıştırmak için dışı renkli hayvan resimleriyle süslenmiş bitişikteki kontrol odasına gitti.
Doktorlar, pediatrik bir hastada yaptıklarının aksine, en detaylı sonuçları almak için yüksek dozda radyasyon kullanmaktan çekinmedi. Yatay ve dikey, toplamda 5202 görüntüleme elde edildi, bu görüntülemeler daha sonra 3 boyutlu bir rekonstrüksiyon oluşturulmak üzere bir araya getirildi.
Dakikalar içerisinde bilgisayarların başına toplanan radyolog ve antropologlar bazı organların hala yerinde olduğunu gördü. Kaburga ve dişleri neredeyse bozulmamış durumdaydı, ancak kafatası parçalara ayrılmıştı. Cox, kafatasındaki hasarın ölümden sonra meydana geldiğine emin olduğunu belirtiyor.
Cox, kafatasındaki kırıkları, “Kişi öldükten sonra oluşan kemik kırıkları kişi hayattayken meydana gelen kırıklardan farklıdır. Bu örnekte kırılma şeklini görebiliyoruz, kemikler şeklini koruyamamış ve tabiri caizse cam gibi kırılmış. Kırıklar çocuk hayattayken meydana gelmiş olsaydı, kemik, otomobil ön camının kırılması gibi, yani örümcek ağı benzeri bir şekil oluşturarak, kırılırdı” diyerek anlatıyor.
Gerçekte, iskeletin çoğu kısmı mumyalama sonrasında zedelenmiş. Arkeologlar mumyayı 19. yüzyılın sonlarında gün yüzüne çıkarmıştı.
Cox, “Dizlerin olması gerektiği gibi durmadığını, ayaklarınsa yerlerinde olmadığını görebilirsiniz. Ayaklar kaval kemiklerinin üstüne yerleştirilmiş. Ve tüm bu bozukluklar mumyalandıktan çok sonra meydana gelmiş. Mumyanın topraktan çıkarılırken hırpalanmış olması muhtemel” diyor.
Cox ve Philadelphia Çocuk Hastanesi radyoloğu Seth Vatsky, çocuğun omurgasında skolyoz varlığına işaret eden bir eğriliğe rastladı. Diğer radyolog Servaes, kemiklerdeki yoğun çizgilerin çocuktaki gelişimin bir hastalık veya yaralanma sonrasında iyiye gitmiş olduğunu gösterdiğini belirterek bunun olumlu bir durum olduğunu söylüyor. “Yaşayan birinde bu çizgilere rastlamak iyi bir şey olurdu.”
Yaşayan kişiler üzerinde çalışmaya pek alışık olmadığını şakacı bir ifadeyle dile getiren Cox, söz konusu çizgilerin arkeolojide “Harris çizgileri” veya büyümenin duraklama çizgileri olarak adlandırıldığını belirtiyor.
Durumu, “Bu çizgiler temelde, yeterli besin almamanız veya çok çok hasta olmanız sebebiyle olması gerektiği gibi gelişim göstermediğiniz bir dönemde meydana gelir, vücudunuz sahip olduğu enerjiyi büyüyüp gelişmek yerine hayatta kalmaya harcar” diyerek açıklayan Cox’a göre bu durumun çocuğun ölümüne yol açıp açmadığını bilmek oldukça güç.
Cox, mumyaların sırlarını çözmek ve kafalardaki soru işaretlerini gidermek için ilerleyen haftalarda BT görüntülemelerini daha yakından inceleyeceklerini bildiriyor.
Mumya gelecek şubatta Penn Müzesi’nde halka açık bir şekilde sergilenecek.
Wendy Ruderman. The Inquirer. 7 Ekim 2018.
You must be logged in to post a comment Login