12.000 Yıllık Tazmanya Yerli Hikayeleri, Dünyanın En Eskisi Olabilir

Çok eski olayların anlatıldığı sözlü geleneklerden bazıları hâlâ korunuyor, ancak bunlar şimdiye kadar hayatta kalan en eski hikayeler olabilir.

Gece gökyüzündeki en parlak ikinci yıldız olan Canopus, Yerli Tazmanyalıların Güney Gök Kutbu’na komşu olduğu bir zamanı hatırlayacak kadar öne çıkmış olabilir mi? C: NASA

Yerli Tazmanyalıların beyaz yerleşimcilere anlattığı hikayeler, 12.000 yıl önce Bass Boğazı’nda meydana gelen sel olayını ve aynı zamanda yıldızların konumunu anlatıyor gibi görünüyor. Tazmanya yerlilerinin sözlü geleneklerine ilişkin kayıtlar çok az, ancak çok daha spekülatif bağlantılar dışında, bunlar gerçek olayları anlatan bilinen en eski anlatılar gibi görünüyor.

İngiliz yerleşimciler 1803’te geldiklerinde, Palawalar (Yerli Tazmanyalılar), son buzul maksimumunun sonunda Tazmanya’yı Avustralya anakarasından ayıran Bass Boğazı’nın sular altında kalmasından bu yana neredeyse tamamen izole bir şekilde yaşıyorlardı. Dış hastalıklara karşı özellikle duyarlı olmalarının yanı sıra Palawa, yerli halkların dünya çapında yok edilmesine yönelik en organize çabalardan birini yaşadı; orijinal sakinlerin çoğunluğu öldürüldü veya Flinders Adası’na gönderildi.

(İlgili: Malezya Kaya Resimleri, Şiddet Dolu Bir Hikayeyi Anlatıyor)

George Augustus Robinson, işgalciler ile yakalanan insanlar arasında “arabuluculuk” yapmakla görevlendirildi. Robinson, antropolog olmamasına rağmen, yok olmasına katkıda bulunduğu kültürün bazı yönlerini belgeledi ve yazıları, Tazmanya’yı Avustralya ana karasından izole eden sel baskını hikayelerini içeriyor gibi görünüyor.

Tazmanya’nın Avustralya anakarasından ayrılmasının 11.960 ve 12.890 yıl önce gerçekleşmesi, hikayelerin 400-600 nesil boyunca aktarılmasını gerektiriyordu.

Bu kadar büyük bir iddia antropologlar tarafından şüpheyle karşılandı, ancak Melbourne Üniversitesi’nden Dr. Duane Hamacher liderliğindeki disiplinler arası bir ekip, Palawa halkının kolektif hafızasının bu kadar eskiye dayandığına dair birkaç destekleyici kanıt sundu.

Bas Boğazı’nın büyük bir kısmı sular altında kaldıktan sonra bile bir kara köprüsü anakaraya erişimi sürdürdü. Bu 12.000 yıl önce sona erdi. C: Hamacher et al./Journal of Archaeological Science

Robinson, Tazmanya’nın anakaradan ayrılmasına yapılan atıfların yanı sıra, ayrıca Güneş ve Ay’ın yıldız çocukları Moeherne ile Droemerdeenne arasındaki ilişkiyi anlatan bir hikayenin parçası olarak güneyde hareket etmeyen parlak bir yıldıza yapılan atıfları dikkate aldı. Yıldız çocukların adlarının üzerini çizip yerlerini değiştirmesi onu açıkça çok şaşırtmıştı.

Bir yıldızın hareket ediyor gibi görünmemesi için gök kutbuna yakın olması gerekir. Şu anda Kuzey Yarımküre’deki Polaris için de durum böyle ve bu da onu Kuzey Yarımküre’de kaybolan gezginler için değerli bir varlık haline getiriyor, ancak bunun Güney Gök Kutbu yakınlarında parlak bir eşdeğeri yok.

Ancak Hamacher ve ortak yazarlar bunun için makul bir açıklama getirdiler: Hikaye, Canopus yıldızının gökyüzünde çok daha güneyde olduğu bir zamana aitti. Daha da önemlisi, hikayelerin doğru olabileceği zaman yaklaşık 12.000 yıl önceydi, bu da onların tarihlerinin Bass Boğazı’ndaki sel baskınına çok yakın olması anlamına geliyor.

Çok uzun zamandır hiçbir parlak yıldız Güney Gök Kutbu’na Polaris’in kuzeyde olduğu kadar yakın olmamıştı, ancak 12.000 yıl önce Canopus bu görevi görebilecek kadar yakındı. O zaman da şimdi de gökyüzündeki en parlak ikinci yıldız olan Canopus, Polaris’ten çok daha fazla öne çıkıyordu ve gece boyunca çok az hareket ediyormuş gibi görünüyordu. Robinson’un hikayenin hangi yıldızlarla ilgili olduğu konusundaki kafa karışıklığına rağmen Hamacher, eğer rapor edilen diğer önemli figür Sirius ise, hikayenin Bass Boğazı’nın sular altında kaldığı dönemdeki en parlak yıldızları neredeyse mükemmel bir şekilde tanımladığına dikkat çekiyor.

Canopus’un aradan geçen sürede 25 derece hareket etmesinin nedeni olan Dünya ekseninin devinimi, Robinson’dan çok önce Avrupalı ​​bilim insanları tarafından biliniyor olsa da, onun bunun farkında olduğuna dair hiçbir kanıt yok. Bu nedenle, kaydettiği masalları uygun hale getirecek şekilde ayarlaması pek olası değil.

Robinson’un anlatımına ek olarak Hamacher ve ortak yazarlar, Palawa’yı desteklediklerini iddia eden ve hikayelerini kaydeden Francis ve Anna Marie Cotton’un notlarını da incelediler. Tarihçiler bunlara büyük şüpheyle yaklaşıyor; çünkü hem Cotton’lar Palawa’da hayatta kalanlara ne kadar yakın olduklarını abartmış görünüyorlar – muhtemelen bazı hayali kaynaklar uyduruyorlar – hem de orijinal notlar 1959’da bir ev yangınında kaybolmuş. Onun soyundan gelen Jackson Cotton, notları çok sık okuduğunu ve her ayrıntıyı hatırladığını iddia ederek, notları 1960’larda yeniden yapılandırdı. Ancak anılarının güvenilirliği sorgulanıyor.

Fakat Jackson Cotton, Robinson’un tanımladığından daha ayrıntılı olmasına rağmen hem Robinson’un hem de 12.000 yıl önceki en parlak güney yıldızlarının konumlarıyla tutarlı olan bir yıldız haritası sunuyor. Hamacher, Cotton’ların hesaplarındaki soru işaretlerini kabul ederken, Cotton’ların yıldızların eski konumlarından haberdar olabileceğinin şüpheli olacağına işaret ederek atalardan kalma hikayeleri haritanın en olası kaynağı haline getiriyor.

Üstte, Jackson Cotton’un büyük büyükanne ve büyükbabasının günlüklerinde bulduğu bir yıldız haritasından edindiği bir yıldız haritası var. Haritayı ilk olarak yerli arkadaşlarının kuma çizdiği söyleniyor. Altta: 14.000 yıl önce gökyüzündeki en parlak yıldızlar. C: Hamacher et al/Journal of Archaeology. Top from Jackson Cotton, bottom Stellarium

Hamacher’e göre Bas Boğazı’ndaki sel baskını Palawa için o kadar büyük bir felaketti ki, bunun hafızalara kazınması hiç şaşırtıcı değil. Palawa’yı Avustralya anakarasından ayırmanın yanı sıra, bu durum muhtemelen onların en iyi avlanma alanlarına da mal oldu. Hamacher, “Tazmanya’nın iç kısmı pek uygun değildi. İnsanlar kara köprüsünde yaşıyordu ve Tazmanya’ya çekiliyordu, bu da her türlü sorunu yarattı.” diyor. Nüfusun bu ayrılıkla birlikte çöktüğüne ve hiçbir zaman tam olarak toparlanamadığına inanılıyor.

Güneydeki bir yıldız, Canopus kadar parlak olsa bile o kadar belirgin görünmüyor ancak Hamacher, “Polaris (Polinezya kültürlerinde ‘hareket etmeyen yıldız’ olarak adlandırılan yıldız) gibi ideal bir yön bulma yıldızı olabilirdi. Günümüzde üçgenleme yapmanın aksine, güneye giden yolu bulmak için doğru bir araç olabilirdi.” diyor.

Hamacher’e göre, Avustralya ana karasından -ya da başka herhangi bir güney kıtasından- Canopus’un çok az hareket ettiği bir dönemi anlatan hiçbir hikaye yok. Bununla birlikte, bunun, antropologların bu hikayeleri kaydetme konusundaki başarısızlığını yansıttığını, çünkü bu hikayelerin diğer Güney Yarımküre halkları için de aynı derecede yararlı bir rehber olabileceğinden, hayatta kalmadıklarını düşünüyor.

Cotton günlükleri aynı zamanda buzdağlarının yanından geçip gittiğini gösteren hikayeleri de içeriyor. Bugün Tazmanya çevresindeki sular böyle bir manzara için fazlasıyla sıcak. Ancak Bass Boğazı sular altında kalmadan önce Tazmanya’nın dağlık bölgeleri buzullarla kaplıydı ve bu buzulların adanın nehirlerine devasa buz blokları göndermiş olması mümkün. Hamacher, o dönemdeki daha geniş Antarktika deniz buzunun, Tazmanya’nın görüş alanında buzdağlarına yol açmış olabileceğinden emin olmadığını söylüyor.

Hamacher’in çalışmasından önce bile, Robinson’un topladığı anlatıların gerçek olduğu fikri, diğer antik tufanlara ilişkin anlatıların etkileyici dönemler boyunca aktarıldığına dair kanıtlarla destekleniyordu. Örneğin Queensland’in çeşitli bölgelerinden gelen hikayeler, yükselen sular ve volkanik patlama nedeniyle bir adanın izole hale geldiğini anlatıyor. 

Sonuç olarak, eğer Robinson ve Cottons’un kayıtları, gerçekten 12.000 yıl öncesine dayanan hikayeleri içeriyorsa, bunların hayatta kalan en eski hikayeler olduğu konusunda güçlü bir iddia var demektir.


IFL Science. 30 Ekim 2023.

Makale: Hamacher, D., Nunn, P., Gantevoort, M., Taylor, R., Lehman, G., Law, K. H. A., & Miles, M. (2023). The archaeology of orality: Dating Tasmanian Aboriginal oral traditions to the Late Pleistocene. Journal of Archaeological Science, 159, 105819.

Ankara Üniversitesi, Tarih Öncesi Arkeolojisi bölümünden mezun.

You must be logged in to post a comment Login