10. Yüzyılda Irak’ta Entellektüel Bir Merkez Kurulmuştu

Silikon Vadisi’nden çok önce, eski Irak’taki bilginler, bilimde devrim yaratan bir entelektüel merkez yaratmışlardı.

El-Mustansıriyya Üniversitesi. Bağdat, Irak.

İşbirliğinin, bilimsel ve teknolojik yeniliğin temel etken gücü olduğu defalarca kanıtlandı. Dolayısıyla, en büyük ilerlemelerden bazılarının tam da bu amaç için kurulmuş entelektüel merkezlerden geldiği sonucu çıkıyor.

Bugün Silikon Vadisi bu fikirle eşanlamlı. Ancak bu, ondan önceki yolu açan uzun bir kurumlar dizisinden yalnızca biri. Böyle bir örnek, İslam’ın 4. yüzyılında (MS 10. yüzyıl) İslam’ın Altın Çağı sırasında Irak’ın Bağdat kentinden geldi.

(İlgili: Bu Eski Kral, Neden Kütüphanesiyle Gurur Duyuyordu?)

Avrupa’nın “Karanlık Çağlar’ını yaşadığı sıralarda Büyük Bağdat Kütüphanesi (Beytü’l-Hikme) doğdu. Aristoteles ve Öklid’in eserleri de dahil olmak üzere İran, Çin, Hindistan ve Yunanistan’dan birçok büyük eser burada toplandı ve Arapça’ya çevrildi. 

Kültürel ve dilsel olarak çeşitlilik gösteren bu ortam, cebir, coğrafya, astronomi, tıp ve mühendislik gibi alanlarda kalıcı miraslara sahip olacak yeniliklerin ortaya çıkmasına neden oldu.

Aristoteles’in bir öğrenciye ders verdiğini gösteren bu çizim, Asurlu doktor ve yazar Jabril ibn Bukhtishu’ya (8. ila 9. yüzyıl) atfedilen bir el yazmasından alındı. C: Wikimedia Commons

Yetenekli otomatlar

Yaklaşık üç buçuk asırlık görev süresi boyunca, Beytü’l-Hikme çok sayıda yetenekli düşünür tarafından dolup taştı.

Bunların arasında, Bağdat’ta yaşayan, İranlı bilginlerden Benu Musa Kardeşler de vardı. Kardeşler multidisipliner bir ekip oluşturdu: biri matematikçi, biri astronom ve biri de mühendisti.

Diğer dillerdeki eserleri Arapça’ya tercüme ettiler, diğer tercümanlara sponsor oldular ve nadir el yazmaları satın almak için yatırım yaptılar. Ayrıca siyasete ve kentsel altyapının geliştirilmesine de dahil oldular. Hatta müzikal anlamda da yetenekliydiler.

Ancak tartışmasız en somut katkıları otomatik makineler veya diğer adıyla otomatlar oldu. MS 850’de yayınlanan çalışmalarından biri olan The Book of Ingenious Devices (Kitab-el Hiyal), modern robotların öncüsü olarak hizmet eden makineleri anlatır.

Bu otomatlar, mekanik müzik enstrümanlarını ve buharla çalışan kendi kendine ses çıkaran robotik bir flüt çaları içeriyordu. Amsterdam Vrije Üniversitesi’nden Teun Koetsier, bu mekanik müzisyeni dünyanın ilk programlanabilir makinesi olarak görüyor.

Parlak Bilgeler

O zamanlar Beytü’l-Hikme’nin bir diğer alimi, adı sıkça kullandığımız bir terime ilham veren Muhammed İbn Musa el-Harezmi idi: “Algoritma”.

Aslında, “cebir” terimi de aynı zamanda kitaplarından birinin adı olan Kitab al-Jebr’den türediği için iki alanda bağlantılı olduğunu söyleyebiliriz.

Bu, (kesin olmamakla birlikte) dünyanın ilk cebirsel kurallar yayınlarından biriydi. Kendisi coğrafya ve astronomiye de önemli katkılarda bulunmuştu.

Harezmi’nin MS 820 civarında yazdığı Kitab al-Jebr’den bir sayfa. C: Wikimedia Commons

Harezmi, Latince adı Alkindus olarak da bilinen El-Kindi ile yakın çalıştı.

Kindi, bir Abbasi bilginiydi. Pakistan’dan Tunus’a, Karadeniz’den Hint Okyanusu’na kadar Arapça konuşulan dünyayı kapsayan Abbasi İmparatorluğu’nun bir vatandaşıydı. Aristoteles felsefesini İslam teolojisiyle birleştiren bir matematikçi, kriptanaliz öğrencisi ve müzik teorisinde öncüydü. 

Kindi, Arapça konuşulan dünyadaki meslektaşlarına ve akranlarına Hint sayılarını tanıtmasıyla tanınıyor. Harezmi ile birlikte bugün hepimizin kullandığı Arap rakamlarını (0-9 sayıları) geliştirdi.

Ayrıca kriptanaliz üzerine bilinen en eski kitabı yazdığı ve istatistiksel çıkarım (bir tür veri analizi) kullandığı biliniyor. İstatistikçi Lyle Broemeling bunu, her iki yöntemin de bilinen en eski örneklerinden biri olarak tanımlıyor.

Kindi’nin kişisel kütüphanesi o kadar muhteşemdi ki, Benu Musa kardeşler görünüşe göre kıskançlıklarından ötürü onu dövdürerek, Beytü’l-Hikme’den çıkarmak için komplo kurdular. Ve Kindi’nin kütüphanesine el konularak Benu Musa kardeşlere verildi.

İz bırakmadan gitti

Yüzyıllarca süren entelektüel düşünce ve teknik gelişimin ardından Beytü’l-Hikme, 1258’de Bağdat Kuşatması sırasında Moğollar tarafından neredeyse hiçbir iz bırakmadan yıkıldı.

İranlı tarihçi Rashid-al-Din Hemadani’nin bu resmi, MS 1430 civarında İran’da yapılmış el yazmasının bir parçasını oluşturuyordu. Cengiz Han’ın torunu Hülagü Han liderliğindeki Moğollar tarafından 1258 Bağdat kuşatması gösteriyor. C: Bibliothèque nationale de France. Departement des Manuscrits. Ek Persan 1113

Arkeolojik kanıtların yokluğu, bazı bilim insanlarının Beytü’l-Hikme’nin varlığından şüphe duymasına veya bir yer olarak değil, bir inanış olarak var olduğunu öne sürmesine bile yol açtı.

Dimitri Gutas, “Yunanca Düşünce, Arapça Kültür” adlı kitabında, Beytü’l-Hikme’nin en iyi ihtimalle “idealize edilmiş bir ulusal arşiv” olarak romantikleştirilebileceğini öne sürüyor. Ancak İslami Araştırmalar uzmanı Hossain Kamaly, kitabın incelemesinde bu görüşe karşı çıkıyor.

Ancak karşıt görüşlü Gutas bile, MS 800 ile MS 1000 yılları arasında Ortadoğu’da edebi olmayan Yunanca eserlerin kapsamlı ve sistematik bir şekilde Arapça’ya çevrilmesine yol açan geniş çaplı bir çeviri hareketi olduğu konusunda hemfikir. O dönemde çevirmenlere büyük saygı duyuluyordu ve yalnızca onlara değil, aynı zamanda çeviri faaliyetlerini finanse etmeye yardımcı olan seçkinlere de sosyal prestij veriliyordu.

Tanınmış bilim iletişimcisi ve teorik fizikçi Jim al-Khalili’nin Pathfinders adlı kitabında özetlediği gibi:

“Burada gerçekten de Beytü’l-Hikme olarak bilinen […] bir kuruluş vardı […] kapsamı yalnızca bir saray kütüphanesinden önemli ölçüde genişledi […] ve orijinal bilim için bir merkez haline geldi.

Başka bir deyişle, Beytü’l-Hikme küçük bir alanı kaplıyor olabilirdi, ancak zengin ve dinamik bir ortamda disiplinler arası bilgi edinme kültürünü mümkün kılan büyük bir alana dönüşmüştü. Mirasının, modern araştırmaya katkısı açıktı.

Al-Harizmi, Kitab Surat-al-ard adlı kitabında Nil Nehri’nin (11. yüzyıl) en eski haritalarından biri olarak kabul edilen şeyi tasvir ediyor. C: Wikimedia Commons

Günümüz için dersler

Beytü’l-Hikme hakkında bilmediğimiz çok şey olsa da bir şey açık görünüyor: dinamik, çok disiplinli bir ortamda ortaya çıkabilecek zengin fikirlerin takdir edilmesi.

Bu bakımdan, doğrudan ticari kazanca odaklanan ve vicdansız davranışlar sergilemesiyle tanınan Silikon Vadisi’ne daha az benziyor.

Daha yakından bakıldığında Beytü’l-Hikme, kulağa daha çok yüksek öğretimde sağlanabilecek işbirlikçi bir ortam gibi geliyor.

Bu kuruluşun başarısının anahtarlarından biri, halifelik olarak bilinen İslam devletlerinin siyasi ve dini liderleri olan çeşitli halifelerin tutarlı finansal desteğiydi. Başka bir deyişle, bursiyerler, finansman için başvurmak yerine tam da buna odaklandılar.

Ayrıca, bilgi toplamanın her biçimine eşit derecede saygı duyuldu, ödüllendirildi ve teşvik edildi, bu da sosyal istikrar ve refaha yol açtı.

Bugün böyle bir alan yaratmak için ne gerekir? Yüksek öğretimin yönetilme, finanse edilme, yargılanma ve öğretilme şeklinin eksiksiz bir şekilde yeniden değerlendirmesi?

Veya belki de basitçe şunu sormalıyız: Bilimleri ve beşeri bilimleri zıt olarak konumlandıran disipliner ayrımlarımız yeniliği engelliyor mu?

Dördüncü İslam yüzyılında Bağdat’taki alimler için bu arayışlar aynı madalyonun zıt ama eşit taraflarıydı.


The Conversation. Terhi Nurmikko-Fuller. 8 Ocak 2023.

İstanbul Üniversitesi Klasik Arkeoloji bölümü Lisans ve Yüksek Lisans mezunu.

You must be logged in to post a comment Login