Stonehenge’in Yakınında Devasa bir Neolitik Taş Anıt Keşfedildi

İngiltere’deki Stonehenge’e sadece 3 km uzaklıktaki Durrington Walls adlı anıtın altında, daha erken döneme ait devasa bir taş anıt keşfedildi. Son teknoloji yöntemlerle kazı yapılmadan tespit edilen anıt, C-şekilli bir Neolitik arena oluşturan 90 dikilitaştan oluşuyor. Yeni anıtın kasıtlı olarak gömülmüş olmasının dini bir değişikliğe işaret ettiği düşünülüyor.

Stonehenge'in Yakınında Devasa bir Neolitik Taş Anıt Keşfedildi

Araştırmacılar yeraltı radarı (GPR) kullanarak toprak altında, yüksekliği 4.5 metreye kadar uzanan 40 adet yekpare taş tespit etti. Bunun yanında toprak altında kırılmış olarak duran 35 adet taş, ve taşların içinde durduğu 50 adet devasa temel çukuru da tespit edildi.

Stonehenge Hidden Landscape (Stonehenge Saklı Manzaralar) Projesi başkanı arkeolog Vince Gaffney “Görmeye başladığımız bir tümseğin altında korunmuş olan, İngiltere’nin ve belki de tüm Avrupa’nın en büyük taş anıtı. Steroit almış arkeoloji gibi” diyor.

Taşların 4,500 yıl önce buraya taşınarak, doğal bir çöküntünün etrafına yapılmış bir ritüel arena oluşturulmuş. Ekip tarafından bulunan taşlar bu arenanın güney kısmını oluşturuyor. Taşlar, doğal çöküntüyü vurgulamak için dikine kesilmiş kireçten bir çizgiyle birbirine bağlanıyor. Gaffney bunun ritüel bir arena olduğunu düşündüklerini söylüyor.

Taramalar sonucu elde edilen görüntüler taşların yerde yattığını gösterse de Gaffney ilk başta taşların ayakta olduğunu, fakat Neolitik insanları alanı yeniden kullanırken kenara itildiğini düşünüyor. Yatık duran taşlar büyük bir tümseğin altında kaybolmuş. Taşlar daha sonra da geri kalanı tamamen dairesel olan Durrington Walls isimli anıtın, daha düz ve biçimsiz güney sınırı haline gelmiş.  Gaffney yeni keşiflerin “Stonehenge arazisinin zaman içinde nasıl değiştiğiyle ilgili yeni bir öğe” olduğunu söylüyor.

Durrington Walls büyüklüğünden dolayı “superhenge” lakabını almış durumda. Çevresi 1.6 km uzunluğunda olan anıt bilinen en büyük dairesel taş anıtlardan. Taşların etrafında önce 18 m genişliğinde bir hendek, sonra da 40 metre genişliğinde ve 1 metre yüksekliğinde bir tümsek bulunuyor. Anıtın içinde de daha sonraki bir yerleşime ait daha küçük çitler ve tahtadan daireler de bulunuyor.

Durrington Walls’da yeni keşfedilen anıt, ilk taşlar MÖ 3100 yılında dikildiğinden beri yapıların değiştirildiğini ve yeniden kullanıldığını gösteriyor. Ayrıca bulunan, kireçtaşıyla örtülmüş ahşap bir binanın da, ölü gömme ritüeli olarak ölülerin etlerinin kemiklerinden ayrıldığı bir Ölüler Evi olduğu düşünülüyor.

Durrington Walls Stonehenge’den yaklaşık 100 yıl sonra, MÖ 27. yüzyılda inşa edildi. Yani yeni keşfedilen anıt da Stonehenge’le aynı zamanda, hatta belki daha önce inşa edilmiş olabilir. Gaffney “Bu çok iyi kotunmuş yeni taş anıtın keşfi, Stonehenge’i ve içinde bulunduğı araziyi anlamamız açısından çok önemli. Tarihöncesi Avrupa’daki en büyük törensel alanların birinde, tamamen beklenmedik bir anıtsal mimari evresini ortaya çıkarmanın yanısıra, Stonehenge’le çağdaş, hatta daha erken bir anıt bile bulmuş olabiliriz” diyor.

Yeni Keşif Dinde bir Değişime İşaret Ediyor

Arkeologlar Durrington Walls’un altındaki bu yeni keşfedilen daha erken tarihöncesi yapının, büyük bir dini değişim kapsamında devreden çıkarıldığını düşünüyor. Taşların gömülmesi belki de yakınlardaki önemli bir tepenin kutsallığı üzerine kurulmuş bir dinden, yeni bir güneş kültüne geçişi temsil ediyor olabilirdi.

Yeni keşfin gösterdiğine göre, MÖ 3. binyıl içinde, belki de Stonehenge MÖ 2600deki inşasından önce, Durrington bölgesinde at-nalı şekilli bir tapınak yapılmıştı. Atnalının 800 metre uzunluğundaki güney ve batı kısımları en azından 200 adet dikilitaş ile yapılmış gibi gözüküyor. Bu taşların çoğu 3 metre uzunluğunda ve 1,5 metre genişliğindeydi. Bu taşların hiçbiri kazılmamış olmasına rağmen, yan tarlada bulunan ve hala ayakta olan kumtaşından bir dikilitaş (The Cuckoo Stone), gömülü olanların da kumtaşı gibi yerel taşlardan yapılmış olabileceğini düşündürüyor.

Fakat at nalı şekilli yapının kuzey sınırı dikilitaşlarla değil, doğal bir tepenin kenarını oluşturan kavisli bir çizgiyle tanımlanıyor. Bu tepenin sırtı bir aşamada insanlar tarafından dikleştirilmiş. Bu bir ihtimalle taşların dikildiği dönemde yapılmış olabilir. Eğer öyleyse bu 4 metre yüksekliğindeki dikleştirilmiş yamaç, tapınağın arka ve kuzey bölümlerinde kireçtaşından alçak bir tepe haline gelmişti.

Yaklaşık MÖ 2600’de bu at nalı şekilli yapı, 3 km uzaktaki yeni bir güneş kültü tapınağının -yani Stonehenge’in -gölgesinde kaldı. Sonuç olarak MÖ 2500 civarında da yapı devreden çıkarıldı, ve bugün Durrington Walls olarak bilinen güneşe yönelik dairesel bir anıtla değiştirildi.

Elde edilen görüntülere göre, at nalı şeklindeki ilk yapının dikilitaşları kasıtlı olarak yuvalarından çıkarıldı ve yeni yapılmış bir tümseğin batı ve güney kısımlarının altına gömüldü. Yeni yapılmış tümsek de önceki yapıdan kalan doğal (fakat dikleştirilmiş) tepenin kenarıyla birleşerek kaba bir daire olan Durrington Walls anıtını oluşturdu.

Profesör Gaffney “Neolitik dönemde taşların gömülmesi, neredeyse kesin olarak önemli bir sosyal ve dini değişime işaret eder” diyor. Yeni keşif, herhangi bir alanda Stonehenge öncesi evreden Stonehenge güneş evresine geçişin kesin olarak görüldüğü en çarpıcı örneği temsil ediyor. Tarihöncesi dönemde dinde gerçekleşen bir değişimin doğası ve gerçekleştiği an genellikle bu kadar belirgin ve anlaşılabilir değildir. Durrington Walls’daki gömülmüş dikilitaşlar bu nedenle bir istisna oluyor.

Projede çalışan Profesör Paul Garwood “Durrington Walls örneğinde gördüğümüz gibi, bu projenin sağladığı olağanüstü detay ve yenilikler, Stonehenge ve etrafındaki dünya hakkındaki düşünclerimizi temelden değiştiriyor. Stonehenge bölgesi ve buradaki anıtlar üzerine yazılan herşeyin yeniden yazılması gerekecek” diyor.

Proje gerçekten de Stonehenge’in görkemli bir yalnızlık içinde var olmadığını, fakat birçok daha küçük dini ya da törensel yapının ortasında yer aldığını gösteriyor. Yeni keşifler üzerinde yapılacak gelecek araştırmalar da Stonehenge zamanındaki topluma ışık tutacak.

Guardian, Telegraph, Ludwig Boltzmann Institute
Görseller: Ludwig Boltzmann Institute

Robert Kolej’de okuduktan sonra, Kanada-McGill Üniversitesi’nde Antropoloji ve Klasik Tarih bölümlerini bitirdi. Koç Üniversitesi’nde Tarihöncesi Arkeoloji alanında yüksek lisans yaptı. 2015-2017 yılları arasında İstanbul’daki Pera Müzesi’nde koleksiyon sorumlusu olarak görev yaptı. Şu anda A.B.D.’deki Notre Dame Üniversitesi’nde doktora yapıyor.

You must be logged in to post a comment Login