Karanlıkta Yapılan Mağara Resimlerinin Gizemi Çözülüyor

Arkeologlar, Paleolitik dönem insanlarının, mağaraların derinliklerinde iken hipoksi nedeniyle kafayı bulduklarını öne sürüyorlar.

Chauvet Mağarası’nda çizilmiş bir gergedan. C: Fransız Wikipedia

En güzel Paleolitik mağara sanatlarından bazıları, mağaraların zifiri karanlık derinliklerinde yer alıyor, öyleyse kimin için çiziyorlardı?

Tarih öncesi mağara sanatı olağanüstü derecede etkileyici olabilir. Eğer görebilirseniz. İşin garibi, en ustaca çizimlerden bazıları mağaraların zifiri karanlık bölümlerinde, bazıları ise ulaşılması neredeyse imkansız yerlerde yapılmış.

İnsanlar çok eski zamanlardan beri mağaralardan etkilenmiştir. Yine de, on binlerce yıl önce bir mağara sakini neden ışıksız yeraltına yüzlerce metre girsin ve neden oraya bir şey çizsin?

Şimdi ise Tel Aviv Üniversitesi’nden Yafit Kedar ve Ran Barkai tarafından bağımsız araştırmacı Gil Kedar ile birlikte yayınlanan çığır açan bir makale, bunun için bir açıklama öneriyor.

(Mağara Resimleri ve Dilin Kökenleri Arasında Bağlantı Olabilir)

Makale, Paleolitik zanaatkârların yeraltında, oksijeni tükenmiş alanın dönüştürücü doğası tarafından motive edildiğini öne sürüyor; orada yeraltı dünyasında yaşayan insan olmayan varlıklarla iletişim kurabiliyorlardı. Çizimleri kabilenin görmesi için değil, kozmos ile ilişkilerini korumak ve sürdürmek için yapıyorlardı.

Dahası, bunu bir coşku halinde yapıyorlardı. Karanlıkta görmek için, mağaranın derinliklerindeki oksijeni azaltan ve hipoksi nedeniyle kendilerini değişen bilinç durumlarına sokan meşaleler yakıyorlardı.

Yafit Kedar, Avrupa’daki kaya sanatı mekanlarını ziyaret ederken bir ikileme kapıldı: “Neden karanlığa, bu kadar bir kilometre uzaklıktaki köşelere gittiklerini merak ettim. Bu mağaralar dar geçitlerle ürkütücüydü.”

Mamutları ve diğer soyu tükenmiş hayvanları gösteren panel, Chauvet. C: Claude Valette

Merak, kişinin bunu yapmasına neden olabilir. Ama o zaman neden orada güzel resimler çizelim? Ve sonra Kedar bir evreka anı yaşadı: iyi havalandırılmayan bir mağara sisteminin derinliklerinde meşalenin ateşlenmesinin hipoksiye neden olacağı ve bu da uyuşturucuya başvurmaya gerek kalmadan halüsinasyonlara ve diğer algısal bozulmalara neden olabilir. Bu da modern avcı-toplayıcılar arasındaki ritüel sarhoşluk uygulamalarını anımsatıyordu.

Kedar ayrıca, Paleolitik sanatçıların bu etkinin farkına vardıklarında mağaralara girdiklerini ve kasıtlı olarak sarhoşluğu başlattıklarını tahmin ediyor.

Biliyoruz ki, tüm mağara sanatı zifiri karanlık derinliklerde yapılmamıştı; bazıları mağara girişlerinde, kaya sığınaklarında vb. yapılmıştı. Ancak bazıları, yapay aydınlatma olmadan sanatçıların yarasa kadar kör olacağı yerlerde yapıldı; Bunlar, şimdiye kadar yapılmış en görkemli tarih öncesi resimlerden bazılarını içeriyor.

Kedar ve meslektaşları, güvenli olmadığı için, test deneklerinde dumanla dolu, yetersiz havalandırılan odalarda hipoksik ecstasy oluşumunu simüle edemediler. Bu yönü, yüksek irtifaların pilotlar ve yürüyüşçüler üzerindeki etkilerine ilişkin araştırmalardan elde edilen raporlara dayandırdılar.

Ancak mimari ve mühendislik için oluşturulmuş yazılımları kullanarak, dar Paleolitik mağaraların içindeki havalandırmayı ve atmosferi simüle edebildiler; örneğin, yer altı otoparklarında havalandırmayı planlamak ve yangın çıktığında orada ne yapılması gerektiği.

Ve böylece, dar ağızlı mağaraları simüle eden ve simülasyonları doğrulayan ayrı araştırmalara dayanan ekip, dar ağızlı bir mağara veya dar mağara koridorunda derinlerde ateş kullanıldığında, oksijen konsantrasyonunun hızlı bir şekilde düştüğünü gösterdi. Bunun sonucu olarak içerideki insanlar oksijenden yoksun kalır ve bu hipoksi, alternatif bir bilinç durumuna neden olur.

Grotte de Rouffignac’ta mağara resmi.

Kedar ve Barkai, hipoksi semptomlarının halüsinasyonlardan vücut dışı deneyimlere kadar değişebileceğini yazıyor. (Bunu evde denemeyin.)

Araştırmacılar, tamamen bilinç dışı bir duruma girilmiş olsa bile, mamut çizmeye başlamanın gerekli olmadığını ve açıklanamaz derin mağara sanatının sıklığı göz önüne alındığında, süreç öğrenildikten sonra, buna alışabileceğinizi varsayıyorlar.

Bu, tarih öncesi insanların neden kimsenin doğal olarak göremeyeceği resimler yaptıklarının gizeminin bir kısmını açıklayabilir.

Karanlığa doğru

Araştırmacılar, bu insanların süreci deneyimledikten sonra, bu kasvetli ortamlara meşalelerle bilinçli bir seçim yaparak girdiğini iddia ediyor. Seçim, yeraltı, oksijeni tükenmiş alanı varoluş durumları arasında geçiş yapılacak bir yer olarak algılayarak yapılmıştı. Yazarlar, “Bu alanlar, erken insanların kozmos ile bağlarını korumalarına izin veren ontolojik bir arenaydı.” diyor.

Mağaraları önemli kılan dekorasyon değildi; daha ziyade, seçilen mağaraların önemi dekorasyonlarının sebebiydi.

Bu tam olarak ne anlama geliyor? Mağaraya meşalelerle giren tarih öncesi grup, hipoksik coşkuyla, başka bir varlıkla (ruhlar, atalar, kim bilir) iletişim kurduklarını düşünüyordu.

Kedar, “Buradaki fikir, mağaraların derinliklerine girdiler çünkü orada bir şey olduğuna, duvarın ötesinde varlıklar olduğuna inandılar.” diyor. Ve bu yüzden mağaranın sonuna kadar gittiler. Çizimler 500 metreden fazla içeride bile bulunabilir diye ekliyor.

Yazarlar ayrı bir makalede, “Kaya yüzünün kendisi, mağaranın veya kaya barınağının içinde, yaşadığımız dünyayı ve ötesindeki yeraltı dünyasını birbirine bağlayan bir doku olarak algılandı.” diyor. Yeraltı dünyası, cehennem gibi değil, “refah, bolluk ve büyüme dünyası” olarak düşünülüyordu.

Makale, mağaraları kozmosa, başka bir dünyaya açılan bir kapı olarak gören modern toplumların örneklerini sunuyor. Araştırmacılar, Mezopotamya’nın İştar’ın Ölümü ve Dirilişi mitine dikkat çekiyorlar: Ruh, ölüm üzerine bedeni terk eder ve yerdeki çatlaklar yoluyla kozmosun en derin seviyesinde bulunan yeraltı dünyasına iner.

El Castillo Mağarası.

Gezegenin diğer ucundaki Cherokee’ler de ayrıca mağaraları ve yarıkları başka bir dünyaya açılan kapılar olarak algıladılar. Bir mağarada araştırmacılar, Cherokee’lerin duvarın diğer tarafındaki biri için tersten yazı yazıkdlarını buldular. Yafit Kedar, Cherokee’ler için öne sürüldüğü gibi, Avrupa’nın dekore edilmiş mağaralarının tarih öncesi faillerinin yeraltı dünyasındaki varlıkları çizdiklerini söylüyor.

Fakat modern avcı-toplayıcı toplumlar, on binlerce yıl önceki insanların motivasyonlarını anlamamızla ne kadar ilişkili?

Makalede yer almayan etnografya ve kaya sanatı uzmanı Prof. David Whitley, bir ilişki olduğunu düşünüyor ve Avrupa’daki en eski mağara sanatının değişen bilinç durumlarıyla ilişkili olup olmadığı konusundaki tartışmayı masaya yatırdığı için araştırmayı alkışlıyor.

“Bazı arkeologlar (ben dahil) bu sanatın büyük olasılıkla trans ve halüsinasyonları içeren şamanistik uygulamalardan kaynaklandığını iddia etti. Yorumumuza karşı bir argüman, o zamanlar Batı Avrupa’da halüsinojenik bitkiler / maddeler için hiçbir kanıt bulunmadığıydı. Bu makale, bir meşale veya lamba ile bu mağaraların çoğuna girmenin vizyoner bir deneyimi garanti edeceğini kesin olarak gösteriyor.”

Whitley, çocuklar da dahil olmak üzere ayak izlerinin ara sıra korunmasının da kanıtladığı üzere, mağara alanlarının sanatçılar dışındaki kişiler tarafından ziyaret edildiğini belirtiyor. Bunun anlamı, onların da değişmiş bir bilinç durumu, bir tür grup transı deneyimlemiş olmaları. Whitley, “Bu, bu araştırmanın yeni ve önemli bir sonucu.” diyor.

Ancak, Whitley’in yaptığı gibi, değişen bilinç durumları ve / veya vizyonlar ile kaya sanatı arasındaki ilişkinin evrensel olmadığını unutmamak gerekiyor. Bazı avcı-toplayıcılar, doğaüstü ile doğrudan etkileşim içeren şaman dinlerini uyguladılar, ancak hepsi değil.

Whitley, “Örneğin, Avustralya aborjin kaya sanatının çoğunun transa girmekle hiçbir ilişkisi yok. Avustralya yerlileri arasındaki din, şamanizmden çok, dünyanın yenilenme ritüellerini vurgular.” diyor.

Sanatsal asfeksi

Figüratif mağara sanatı, mevcut kanıtlara göre (figüratif Neandertal sanatının kanıtı yok) Homo sapiens’in marifetidir. Bilinen en eski tablo, yabani domuza ait; bu yıl Endonezya’da ulaşılması zor bir mağarada bulundu ve yaklaşık 45.500 yaşında.

Fransa’daki Chauvet ve Lascaux mağaralarındaki enfes görüntüler ile Batı kaya sanatı daha iyi biliniyor. Şimdiye kadar Batı Avrupa’da, çoğunlukla İspanya ve Fransa’da, 14.000 ila 40.000 yaşları arasında, bazıları insanların görebileceği yerlerde, bazıları karanlık odalarda yapılmış yaklaşık 400 dekore edilmiş mağara bulundu.

Bu alanlarda meşale kullanımı kanıtlandı. Ayrı çalışmalarda duvarlarda ocaklar, odun kömürü, meşale izleri ve is tespit edildi. (Derinlerde bazı ev içi faaliyetlere dair kanıtlar var, ancak çoğu şey insanların görebileceği yerlerde yapıldı: açık hava alanları, kaya sığınakları ve mağara girişleri.)

Yazılımın ve Kedar’ın içgörüsünün yardımıyla Tel Aviv ekibi, dar ağızlı mağaralarda veya geçitlerde hava sirkülasyon modellerini ve meşalelerin oksijen seviyelerini nasıl etkileyeceğini hesaplamaya başladı.

Çalışmanın, ateşin farklı üst ve alt hava katmanları oluşturduğu, geniş ağızlı, iyi havalandırılmış mağaralarla ilgili olmadığını unutmamak gerekiyor. Isınan hava yükselir, bu nedenle tavana doğru ateş kaynaklı gazları buluruz; alt katman dışarıdan gelen normal havadan oluşur. Ancak mağara ağzı dar ise aydınlatma için meşaleler kullanıldığında hem üst hem de alt hava seviyeleri hipoksik hale gelir. Oksijen hızla yüzde 21’lik açık hava seviyesinden yüzde 18’in altına düşerek hipoksiye neden olabilir.

Hipoksi laboratuvarda deneyimlenemediğinden, yüksek irtifa pilotları ve dağcılar bağlamında incelendi. Yine de sonuçlar aydınlatıcı. Hipoksi bizi hiperventilasyon yapar; kalplerimizi ve zihnimizi hızlandırır. Duygu odaklı yaratıcılıkla ilişkili olabilecek alanlar olan frontal korteksi ve beynin sağ yarım küresini etkiler.

Ekip, hipoksiye öfori (euphoria) ve yanlış karar verme eğiliminin de eşlik edebileceğini belirtiyor.

Aynı zamanda beyindeki dopamin salgılanmasını hızlandırarak rüyalara ve halüsinasyonlara neden olabilir, bazen bildirilen vücut dışı deneyimler ve uçma veya havada uçma hissi ile ilişkilendirilir, ölüme yakın deneyimlerden bahsetmeye gerek bile yok (örneğin parlak ışık fenomeni). Görünüşe göre etki oldukça kişisel.

Sonuç olarak Chauvet ve Trois-Frères’in görkemli, nefes kesici görüntüleri de dahil olmak üzere en büyük mağara sanatlarından bazıları karanlıkta yaratılmıştı.


Haaretz. 6 Nisan 2021.

Makale: Kedar, Y., Kedar, G., & Barkai, R. (2021). Hypoxia in Paleolithic decorated caves: the use of artificial light in deep caves reduces oxygen concentration and induces altered states of consciousness. Time and Mind, 1-36.

Anadolu Üniversitesi Arkeoloji Bölümü mezunu. İstanbul Üniversitesi Prehistorya Bölümü Yüksek Lisans mezunu. Aynı üniversitede Doktora adayı. İletişim: ermanbu@gmail.com

You must be logged in to post a comment Login