Rusya’da Bulunan İskeletler 8000 Yıllık Genetik Devamlılığı Gösteriyor

Yeni araştırma, modern Doğu Asyalıların 8,000 yıl önce aynı bölgede yaşayan avcı toplayıcılara genetik olarak çok yakın olduklarını ortaya koydu.

İngilizce’de Devil’s Gate Mağarası olarak da bilinen Chertovy Vorota Mağarası. F: Yuriy Chernyavskiy

Rusya’nın en doğusundaki dağlık bir mağarada bulunan 7700 yıllık iki kadının Antik DNA’sı, günümüzde o bölgede yaşayan insanlarla yakından ilişkili olduklarını gösteriyor. Yeni keşif aynı zamanda, bu bölgede tarımın, çiftçilerin bölgeye akın etmesiyle değil, aşamalı kültürel değişikliklerle yayıldığına işaret ediyor.

Araştırmaya dahil olmayan Max Planck Evrimsel Antropoloji Enstitüsü’nden Mark Stoneking, “Bu keşfin en büyük önemi, 7000 yıllık bir devamlılığı göstermesi. ” diyor. Bu durum, yaklaşık 12.000 yıl önce tarımın keşfinden bu yana yapılan toplu göçler ve karışım sayesinde, Rusya, Avrupa ve Amerika’daki birçok arkeolojik alanda nadiren görülen genetik devamlılıkla çelişiyor.

7700 yıllık iki kadın kalıntısı, İngilizce’de Devil’s Gate Mağarası olarak da bilinen Chertovy Vorota Mağarası’nda bulundu. Cambridge Üniversitesi’nden popülasyon genetiği uzmanı Andrea Manica, söz konusu mağaraya özel bir ilgi duyuyordu çünkü buradaki beş insan iskeleti, çanak çömlek parçaları, zıpkınlar ve yaban saz yapraklarıyla dokunmuş ağ ve hasır kalıntılarıyla birlikte bulunmuştu. Bu yüzden bazı araştırmacılar tarımın erken bir örneğinin burada olduğunu düşünüyor.

Bugün bölge yerlileriyle yakından ilişkili 7700 yıllık kadının kafatası. F: Elizaveta Veselovskaya

Antik DNA, mağarada bulunan dişlerden, iç kulak kemiklerinden ve diğer iki iskelete ait kafataslarından alındı. Böylece lisansüstü öğrenci Veronika Siska, modern Avrupalıların ve Asyalıların yüzlerce genomuyla karşılaştırmak için yeterince nükleer genom dizilimi sağlayabildi. Araştırma ekibi, mağarada bulunan kadın iskeletlerinin, bugün mağaranın birkaç yüz kilometre kuzeyinde yaşayan Amur havzasındaki Ulchi adlı yerli halkla çok yakın olduklarını keşfetti. Bu yerli halk günümüzde avcılık yapıyor, balık tutuyor ve yiyeceklerinin bir kısmını ise kendileri yetiştiriyor. 7700 yıllık kadın iskeletleri aynı zamanda, doğu Sibirya’da ve Çin’de yaşayan ve nüfusları gittikçe azalan Tungus dilini konuşan etnik gruplarla da yakından ilişkili çıktı. Ayrıca, modern Koreliler ve Japonlar ile de biraz ilişkiliydiler.

Kadınlar, bugünkü Amur Havzasındaki yaşayan yerli halka oldukça benziyordu; kahverengi gözleri olduğunu gösteren genleri vardı; düz, kalın saçları vardı; cilt renkleri Asya halkına benziyordu; ve Asyalılarınkine benzer kürek şeklinde kesici dişleri vardı. Ayrıca laktozlara intoleransları vardı. Bu da sütteki şekerleri sindiremediklerini ve muhtemelen sağılabilir hayvanları gütmediklerini gösteriyor.

Ulchi halkı ve diğer Amur Havzası gruplarında, daha geç dönemlerde farklı bir grup insandan önemli miktarda DNA aldıklarına dair hiçbir kanıt bulunamadı. Bu durum, bölgede en az 7700 yıl boyunca gelişen sürekli bir nüfusun parçası olduklarına işaret ediyor. Eğer öyleyse, tarım Asya’nın bu uzak ve soğuk köşesine göç eden büyük bir tarımcı topluluk tarafından getirilmedi; bunun yerine, avcı toplayıcılar orijinal yaşam biçimlerine kademeli olarak yiyecek üreten uygulamaları ekleyerek tarımı benimsedi.

Beş insan iskeletiyle birlikte çanak çömlek parçaları, zıpkınlar ve yaban saz yapraklarıyla dokunmuş ağ ve hasır kalıntılarının bulunduğu mağara. F: Yuriy Chernyavskiy

Birkaç paleogenetikçi, bu araştırmanın, mağarada bulunan kadınlar ile Ulchi halkı arasında dikkate değer bir süreklilik gösterdiğini kabul ediyor. Araştırmacılar, Asya’nın bu bölümünde Avrupa’da olduğu gibi, çiftçilerin büyük göç dalgası ile tarımın geldiğini değil, fikirlerin yayılmasıyla yoluyla geldiğini düşünüyor. Yakın Doğu’daki Anadolu çiftçileri, aletleri, tohumları ve evcil hayvanları da dahil olmak üzere bir paket halinde Avrupa’ya gelmişti ve 12.000 ila 8000 yıl önce yerel avcı toplayıcıların yerine geçmişlerdi. Harvard Üniversitesi’nden Paleogenetikçi David Reich, “Mağaradan alınan örnekler avcı toplayıcılara ait ve bu nedenle sonuçlar, tam gelişmiş tarım paketinin yayılımı hakkında az şey söylüyor.” diyor.

Bordeaux Üniversitesi’nden arkeolog Francesco d’Errico, hem Avrupa’daki, hem de Doğu Asya’daki arkeolojik ve genetik kanıtların, tarımın farklı yerlerde farklı şekillerde yayılmış olduğunu gösterdiğini düşünüyor. d’Errico, “Bu, bazı durumlarda insanların fikirleri ve teknolojileri ile birlikte hareket ettiği, bazı durumlarda ise sadece teknoloji ile hareket ettiği karmaşık bir süreç.” diyor.


Sciencemag
Makale: V. Siska, E. R. Jones, S. Jeon … & Andrea Manica. (2017). Genome-wide data from two early Neolithic East Asian individuals dating to 7700 years ago. Science Advances.

Anadolu Üniversitesi Arkeoloji Bölümü mezunu. İstanbul Üniversitesi Prehistorya Bölümü Yüksek Lisans mezunu. Aynı üniversitede Doktora adayı. İletişim: ermanbu@gmail.com

You must be logged in to post a comment Login